Her zamanki gibi devam edemeyiz.

Koşar adım kadın düşmanı bir tiranlığa gidiyoruz, durdurmak için elimizden ne gelirse fazlasıyla yapacağımız zamandayız.

Her zamanki gibi devam edemeyiz çünkü her zamanki gibi yaşamıyoruz; daha önce olmamış şeyler oluyor. Rejim değişiyor, yeni rejimin yeni semptomları da, en ağır biçimde kadınlar üzerinde somutlanıyor.

Erkek şiddetinin en trajik boyutunu oluşturan kadın cinayetleri bile öncekilerden farklı; hukukun “canavarca his” diye tabir ettiği biçimde, başka bir intikam ile işleniyor. Her gün toplu taşıma araçlarında kadınları hedef alan şiddetin tuhaf örneklerini görüyoruz. Art arda yaşadığımız somut olayları saymak gerekli değil, onların önünü açan ürkütücü bir şey var. İşte bugünkü esas düşmanı, o ortaklığı tespit etmemiz önemli.

Feminizm bize birbiriyle ilişkisiz gibi görünen şeylerin birliğini ve “özü” gereği ortak gibi sunulanların hiç de birlikte olması gerekmediğini öğretti, başımıza gelenlere bu bütünlüğün içinden bakmalıyız. Bize bütün insanlık için gerektiği gibi hem mikroskop, hem teleskop lazım.  

Kuşkusuz başımıza gelenlerin faili erkekler ve kökeninde aramızdaki ezme - ezilme ilişkisi var. Ama bugün Türkiye’de geleneksel erkek egemenliğinin de değişen bir yüzüyle karşı karşıyayız. Kadınları ezmenin kendisi yeterince aşağılık iken, biz bu ayrımcılığın ülke tarihinde daha önce görülmemiş biçimde aşağılık bir türüne maruz bırakılıyoruz. Her gün, her saat bir yerlerde bir kadının başına bela olan bu erkekliğin neye benzediğini, suçluların özellikle de Ayşegül Terzi ve Melisa Sağlam’a saldıran faillerin yüzlerine baktığımızda çok net görebiliriz:  Kadınlara her şeyi yapmayı kendine hak gören erkek şiddeti lümpen biçimde sırıtıyor.

Çünkü cesaretlendirilip teşvik edildikleri, cezasız bırakılıp salıverildikleri, hatta kendilerine koruma talep edip, saldırdıkları kadın hakkında suç duyurusunda bulunabildikleri bir ülkede yaşıyorlar. Çünkü yüzlerce TV kanalında her gün her saat “kadınlar eşit değildir” diyen bir ses duyuluyor. Şiddetle mücadelenin ilk adımı; önlemek yani meydana gelişini zorlaştıracak zemini yaratmak, yani eşitliği sağlamak iken bu ülke insanı yirmi dört saat bunun tam tersini dinliyor. Biliyor musunuz, bu şartlarda bu halk yine de iyi. Bu sese kapılmayanlar da var. Toplumun kadınların başına geleni fark etme düzeyi de ilerliyor. Nereye gidersek gidelim bize hem endişeli hem de bir ödev bekler gibi “Çok arttı değil mi? Ne yapmalı?” diye soruyorlar. Yaşadığımız sorunlara bu toplumsal dikkatin artması da ilerlemedir, umudun göstergesidir.

Kadınların hayatına kastedenler varsa, sahip çıkanlar da var. Genç nesiller başta olmak üzere kadınların verdiği bugünkü amansız mücadelede, hiçbir kadın yalnız olmadığı gibi, kadın mücadelesi de yalnız değil. Arkamızda milyonlar var.

Ama sorun, bir dağ gibi, yanmakta olan bir yanardağ gibi önümüzde duruyor. Ne yapmalı?

Yanıtlamak için bu noktaya nasıl geldiğimizi, içinde yaşadığımız için aslında bildiğimiz gerçeği iyi anlamalıyız.

Önce kadınlar değişti. Türkiye’de iktidarın erkeklere sağladığı bütün avantajlara rağmen tarihsel, yapısal olarak kentleşmenin artması, iletişim araçlarının her eve girmesi, toplumun ilerlemesi kadınları değiştirdi. Kendi hayatlarını istedikleri gibi yaşamak istiyorlar.

Kadınlar başta “boşanma hakkı” olmak üzere modern haklarını talep ederek kendi bireyselliklerini kurmaya çalışırken, güç ve avantajlarını kaybetmek istemeyen erkekler bu değişime ayak diriyor, hak talebini şiddetle bastırmaya çalışıyor. Ama bu baskı bile kadınları durdurmuyor. Geri adım atmıyor; mutlu değilse boşanmak, ayrılmak, bir teklifi reddetmek gibi itirazlarında, istediği gibi giyinmek, istediği yerde olmak konusunda kararlı davranıyorlar.

Kadınların adeta uğruna ölümü göze alarak kendi geleceğini belirlemek için böyle kararlı olması bakımından, Türkiye’de kadın cinayetleri, bir tür “başkaldırı cinayeti” olarak da değerlendirilebilir.

Erkek şiddetinin artması ve en üst biçimi olan kadın cinayetleri, modernleşmenin etkisiyle geleneksel kalıpların dışına çıkmaya çalışan kadınlarla, geleneksel kalmaya devam eden erkekler arasındaki çatışmanın da göstergesidir.

Hemen her ülkenin modernleşme tarihinde görülebilecek bu olguyla elbette baş edilebilirdi. Şiddete sıfır tolerans diyen siyasi iradeyle onun ortaya çıkışını zorlaştıran bir zemin ve kadınların eşit yaşadığı bir ülke yaratırsanız, hak aramak cinayet sebebi haline gelemez. Ama uzun zamandır biz bunun tam tersini yaşıyoruz. Hiçbir olgu tesadüf ya da bireysel değil. Kadınların özgürlük arayışının muhafazakâr ve giderek otoriterleşen bir iktidar dönemine denk gelmesi şiddetin önünü açtı, yaşadığımız krizi yarattı. Bu kadarla kalmayıp rejimin tam bir kadın düşmanı tiranlığa doğru gitmesi, iktidarı son dönem yaşadığımız olağanüstü durumun, şiddet faili bütün erkeklerin işbirlikçisi konumuna getirdi. Her gün her yerde kadınlara zulmediliyor ve toplum buna çare arıyorken, AKP’nin kılını bile kıpırdatmaması, sorunla zerre kadar ilgilenmemesi bunun kanıtıdır.

Soğukkanlı bir katil gibi, tıpkı tasarlanmış cinayetlerde olduğu gibi, tasarlanmış bir kadın düşmanı rejim kurmayı deniyorlar.

Ama tam kendi istedikleri gibi; fıtrata uygun kadınlardan ve her istediğini yapan erkeklerden oluşan bir toplum kurmak onlar için de hiç kolay değil. Mümkün de değil. Kadınlara ulaşım araçlarında kıyafetleri bahane edilerek yapılan alçak saldırılar ve sonra bu saldırılar bahane edilerek getirilmeye çalışılan kadınları tecrit eden ayrı vagon, otobüs gibi uygulamalar, bu zorluğu karşı verilen sinirsel tepkiler aynı zamanda. AKP sinir sistemi istemsiz kasılmalar gibi tepki veriyor, besledikleri erkeklik bazen onları bile şaşırtarak kendini tutamıyor. Damadı Yeni Akit yazarını öldürüyor, lümpenler kadınlara el uzatırken dine sığınıyor, kendi yarattıkları canavar, onları da vuruyor, zorlanıyorlar.   

Ne kadar iyi ki, iktidarın hayalini kurduğu kadın düşmanı rejime herkes için direnenler var. Hayır diyen milyonlarca, neredeyse ortalama bir Avrupa ülkesi kadar nüfusa sahip bu kuvvet, Türkiye ülkesini de kurtarabilir. Kuşkusuz bu milyonların içindeki erkekler de erkek egemenliğinden azade değil ama “hayır” demiş olmaları onları objektif olarak kadın haklarını koruma konumuna da zorlayacaktır.

Şimdi milyonlar, kadınların da en çok ihtiyaç duyduğu hak için, adalet için yeniden harekete geçti. Harekete geçmek onları yeniden birleştirdi.  Daha önce görmediğimiz vahim şeyler oluyorsa, daha önce görmediğimiz eylemler de oluyor.

Ülkenin ortasından yürüyor adalet.

Tek bir adamın iki dudağı arasından alarak adaleti, ülke sathında kimin ihtiyacı varsa onunla paylaşmaya çalışarak.

Kadınların işi burada da erkeklerden zor; bizim bu adaletten epeyce alacağımız var. Yüzyılların eşitlik mücadelesinde birikmiş olanlardan son dönemde yargıda yaşadığımız ayrımcılığa kadar hepsini hesaba katarak, payımıza düşeni almak için, adalet mücadelesinde elimizden geleni fazlasıyla yapmalıyız.  

Yürüyüşün nerede biteceği, nasıl devam edeceği konusunda karar alıcı olmak istiyorsak eylemin içinde olmak, öznesi olmak gerekir.

Biliyoruz ki kadınların yolu erkeklerden de uzun, çok uzun. Kadınların eşit ve özgür yaşadığı, her tür tirandan kurtulduğu bir toplum için yürümenin uzun menzilinde, bugün adalet için birlikte yürümeliyiz.

Biliyoruz ki, kadınlar bambaşka bir yük altında günlük hayat sürdürüyorlar, bu bakımdan yürüyüşün otobanda süren etabına her kadın kolayca katılamaz. Ama her kadının yapabileceği şeyler var, otobanda kadın buluşması olduğunda bir günlüğüne bile olsa katılmaya çalışmak, olmuyorsa kendi en yakınındaki buluşmalara katılmak, olmuyorsa bulunduğu yerde elinden ne geliyorsa onu yapmak, bunların hepsi mümkün. Eminim ki, Hayır hareketinde olduğu gibi elimizden gelenin neler olduğuna yeni keşifler yaptıkça biz bile şaşarak bakacağız.

Yeter ki adalet için harekete geçelim, eminim ki zihnimiz de daha çok açılacak. Ararken ister istemez soluyacağımız o adalet mefhumu,  şu anda hepimizin en çok ihtiyaç duyduğu oksijen gibi çünkü. Ama adalet kavramının kendisinin de gerektirdiği gibi, adil isek teslim edelim ki ona yüzyıllardır en çok da kadınlar ihtiyaç duyuyor.

Kadınların nefes alması için de adalet şart, bu yüzden kadınlar adalet için yürüyor.