Rejim değişirken, kadın düşmanlığının da düzeyi ve niteliği değişiyor.

Referandumdan sonra erkek şiddeti yine hız kazandı, kadınların öldürülmesi, yaralanması veya herhangi bir hak ihlaline uğramasıyla ilgili artık her gün, bir değil çok sayıda haber geliyor.

Sadece kadınların başına gelenler değil benzer cinsiyetçi rol kalıplarıyla işlenen, çocuğa yönelik suçlarda da artış görüyoruz.

Kadınların ve çocukların hak ihlallerinde artış, şu anda verileriyle ortaya konulamasa bile basına yansıyan haberlerden ve Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’na yapılan başvurulardan somut olarak görülüyor.

Referandum sürecinde yavaşlayan erkek şiddetinin sonuçların açıklanmasıyla birlikte birden artmasını nasıl yorumlamalıyız?

Aslına bakarsınız 7 Haziran dönemi hariç, son yıllarda yaşadığımız bütün seçimlerde bu böyle oldu. Mevcut siyasi iktidarın lehine sonuç açıklanır açıklanmaz, erkek egemenliği adeta derin bir nefes alıp rahatladı ve kafasından geçirdiği şiddeti herhangi bir caydırıcı engelle karşılamayacağının rahatlığı ile gidip uyguladı.

Bu tekrarlanan olgu, sadece 7 Haziran dönemi ve hemen sonrasında böyle yaşanmamış, o dönemde kadın cinayetlerinde bir gerileme görülmüştü. 16 Nisan öncesinde, referandum dönemi içinde Hayır Hareketi aktif çalışırken yine bir gerileme yaşandı. Kuşkusuz net bir analiz yapabilmek için hak ihlallerini daha uzun süre izlememiz gerekir ama OHAL döneminde kadın hak ihlallerinin arttığını, yalnızca bu dönemde bir sakinlik olduğunu; en azından artış yaşanmadığını biliyoruz. Tekrarlanan bu olgu bize kadınların kaderinin ülkenin kaderinden ayrı olmadığını gösteriyor.

Demek ki, ülkeyi demokratikleştireceğimize dair ümit kazandığımız dönemlerde, bu ümit iklimi bile şiddeti geriletmeye yetiyor.

Demek ki Hayır mücadelesi bu anlamda da hak isteyenlere kuvvet, haksızlığa gözdağı vermiş.

Toplumun tüm kadınları şiddetten etkilendiği için, demek ki Hayır mücadelesi tüm kadınlar yararınaymış.

16 Nisan öncesi ve sonrası yaşadıklarımız bunu gösteriyor: Sonuçlar “evet” lehine hukuksuzca değiştirilip başkanlık rejimine doğru somut adımların atılmaya başlamasıyla kadınların neler yaşadığını görüyoruz.

Kadıköy’ün en merkezi yerinde tecavüz, Diyarbakır’ın merkezi caddesinde “böyle yürüyemezsin” diye saldıran densizlik, Antalya’da genç bir kadının boynunda sigara söndürülmesi, Batman’da çocuk istismarının kapatılmaya çalışılması, Çaykur’u kadınlara kapatan ayrımcılık, hemen her gün bir okulda kız çocuklarına gelinlik, erkek çocuklara silah verme gibi rezaletler gördük. Kendisinden ayrılmak isteyen kadının arabasını su kanalına atan erkek de oldu, kadının evine patlayıcı yerleştiren de...

Demokrasi mücadelesine devam etmediğimiz sürece nereye doğru gideceğimizin bir hafta içinde birçok işaretini yaşadık.  Şu anda özel olarak kadınlara yönelmiş bir KHK olmasa bile, KHK rejimi altında kadınlara reva görülen hayat ortada.

Modern haklarımızla ilgili de bir gecede değişiklikler olabilir diye beklerken buna bile gerek yok neredeyse. KHK adaletsizliğinin mevcut hali, doğrudan kadın talepleri için değil ekmeği için direnen Nuriye Gülmen’e, onunla birlikte direnen kadınlara yapılan saldırı da bunun açık örneği.

Bu hafta direnen kadınların mücadelesi, bu rejimin gerçek yüzünü gayet açık ortaya çıkardı.

Ama şunu da bilelim; gerçeği ortaya çıkarmak onu değiştirmeye yetmiyor. Bizim bu gerçeği değiştirmek için büyük bir kuvvet olarak örgütlenmemiz gerekiyor.

Tarihte sıkça olduğu gibi kadın mücadelesiyle demokrasi mücadelesinin iç içe geçtiği günümüz koşullarında, kimse kadın hareketini sadece kadın gündemiyle sınırlı kalmıyor diye eleştiremez. Bu rejim bu gidişat kadınların özgürlük mücadelesi önünde en büyük engeldir. Kadın hareketi tarihinde savaş karşıtı mücadele, krizlere karşı, hak ihlallerine karşı mücadele örneklerinde olduğu gibi, şu anda da tüm kadınlar için hak mücadelesi ve tüm toplum için demokrasi mücadelesine birlikte güç vermeliyiz.

Bence geçenlerde Boratav Hocamızın dediği gibi “ülkeyi kadınlar kurtaracak” değil, bu çok özel bir kahramanlık atfetmek, kimlikçilik yapmak olur. Kadınları kadın mücadelesi kurtaracak ama ülkeyi hep birlikte kurtaracağız.

Hayır diyen milyonların içinde milyonlarca kadınız. Gücümüz büyük, yeter ki demokrasi mücadelesinin gerçek zemini olan “Hayır Meclislerinde” örgütlenelim.

Kadın hakları mücadelemizde ise aslına bakarsanız Türkiye’deki tüm kadınlarız. Ülkenin yarısını oluşturan kadınların hiç birini -nasıl oy kullanmış olursa olsunlar-  onları uçuruma götürecek bir takım “makbul” kadın örgütlerinin eline bırakamayız.