Türkiye solu Gezi Direnişi’ni yaşadı.
AKP’nin yolsuzluk ve ahlaksızlık icraatları gözler önüne serildi. Herkes bunu gördü. Hükümet sallanıyor.
Yerel seçimlerin yapılmasına çok az gün kaldı.
Politik saflaşmalar en üst düzeye yükseldi. Herkesin gerçek ya da kaçınılmaz yeri belli. Bütün yanılmalar, göz boyamalar, sureti haktan gözükmeler geçerliliğini kaybetti.Herkes ya olduğu gibi görünüyor ya da göründüğü gibi oluyor artık. Dürüstlüğünden değil, başka imkan kalmadığından.
Herkes aslına rücu ediyor.
Kötü mü bu?
Hayır, bence mükemmel.
Kimin ne olduğunu bilelim.
Elementlerimizi bilelim, kaç tane elementimiz olduğunu bilelim, önümüzdeki önemli yılların büyük kimyasal-toplumsal deneyini ona göre yapalım.
Doğrulandık mı, yanlışlandık mı, onu da bilelim.
Temiz bir deney olsun bu seferki.
Kimin atı hızlıysa onun atına binenler aramıza karışmasın sonra.
Evet ne diyorduk?
Saflar netleşti. Evli evine köylü köyüne çekildi.
Neyi seziyoruz? Bir dönem kapanıyor, yeni bir dönem başlıyor.Yağmurdan önceki zamanları dişlerimizi sıkarak geçirdik. Şimdi artık yağmurlu havalar geliyor.Yazları sıcak ve kuraktı, bitti.
Ilık ve yağışlı olacağız.
Ben Erdoğan’ın evini yüz milyonlarca dolarla doldurmasına da bir şey demiyorum, demek istemiyorum. Onu bile AKP’li yöneticiler için normal görmeye başladım. Beni bu kadar parası olmasına rağmen bir iş adamını arayıp kızı için 20-25 bin lira isteyebilmesi rahatsız ediyor.
Bir milyar doları evine yığmışsın, villaların var, gemilerin var, her şeyin taşarcasına var ama sen yine de iş adamını arayıp kızına harçlık isteyebiliyorsun.
Sen herkesin başbakanısın, sen bütün bir medeniyetin temsil edeni oluyorsun ve gidip para rica ediyorsun. Kırıla döküle konuşuyorsun. Yakışıyor mu?
Sana senin mantığınla sesleneyim bir kere, ey Tayyip Erdoğan ne istedin de vermedik de, bizi bu hallere düşürüyorsun?
Sana dedik ki, insanları mezheplerinden ötürü horlama. Bırak kim hangi mezhepten olursa olsun. Tanrı’ya hangi mezheple yakınlaştığını düşünüyorsa o mezheple yakınlaşsın. Kurcalama, deşeleme, fişleme. Bırak o konu insanlarla Tanrı arasında kalsın. Sen onların o özel dünyalarına girme. Bırak onların özel dünyaları özel kalsın dedik ama dinlemedin.
Hangi evde hangi üniversiteli yaşıyor karışma, “oralarda karmakarışık şeyler oluyor”deme dedik dinlemedin. Kendi başbakan yardımcın “olmaz öyle şey” dedi onu da aforoz ettin.Haneye tecavüzü gündemine aldın.Valilerini, evleri kontrol etmek için harekete geçirdin. İnsanların dört duvar arasındaki hayatlarına bile müdahale etmekten çekinmedin.
Kadınların kaç çocuk yapacağına, nasıl bir yöntemle doğum yapacağına, hamile kalınca nerede dolaşıp nerede dolaşmayacağına karıştın, karıştınız.
Sunucunun kıyafetinin ne olup ne olmaması gerektiğine karıştınız.
İnsanların hangi saatte içki içip içmeyeceğine karıştınız.
Bunların hepsi ne geneli özeldi özel…
Seninsanları hep özel ve özel kalması gereken yanlarından sıkıştırdın.
Özel hayatlarındaki tercihlerinden ötürü değersiz ilan ettin.
İnsanlara “ayyaş” diyebildin. İnsanlara “kadın mı kız mı bilemiyorum” diyebildin.Kadıköy vapurundan inen insanların kıyafetlerini beğenmediğini ima ettin.
Sana ne kardeşim insanların içtiğinden, hayatından ve kıyafetlerinden.
Sana ne insanların seni hiç ilgilendirmeyen tercihlerinden.
Sen kimsin?
Sen sadece ve sadece sıradan bir başbakansın.Ülkenin idari işlerine bakan bir başbakan, insanların hayatının başbakanı değil.
Senin gibi niceleri nice ülkenin idari işleri için başbakan seçildi ve sonra çekilip gittiler.
Sen de öyle olacaksın.
Sen bir ilahi güç tarafından değil bu toplum tarafından seçilmiş kişilerden birisin. Yarın öbür gün de seçildiğin toplum tarafından seçilmeyivereceksin. Bu kadar basit.
Sen bizim hayatlarımızın, özel hayatlarımızın başbakanı olarak seçilemezsin.
Çünkü o seçilme konusu değil savaş konusudur.
Dersen ki ben bu ülkenin değil hepinizin hayatlarının ve özel hayatlarının başbakanı olacağım, o seçimle olmaz. Onu yapman için Ortaçağ’da verilen savaşı yeniden yapman ve kazanman gerekir.
İşte at işte meydan. Buyur.
Ama “şerefine Tayyip” naraları da kulaklarından eksik olmasın.
Normal, olağan, rutin seçimlere razı ol.
İnsanlar hayatlarını sana kolay kolay teslim etmezler, çok hafife alma.
Şunu da unutma, kılıçla gezen kılıçla ölür.
Özel hayat işlerine karışmaya çok meraklıydın ya hani. Bütün özelleri “ne özeli genel genel” diyerek genele dönüştürmüştün ya. O sebeple söylüyorum.
Elinde kılıçla değil koca bir tas kirli suyla dolaştın hep.
Ama yine de biz seninle böyle uğraşılsın istemezdik laf aramızda. En iyisi senle seçimlerde karşı karşıya gelmek olurdu. Onu kabul etmezsen sen ve senin gibilerle birbirimizin gözlerinin içine bakarak dövüşürdük. Tığ-ı teber şah-ı merdan.Biz skandallardan medet ummayız, mertçe olsun isteriz dostluk da düşmanlık da.
Gezi de başladı ama tamamına ermedi.
Tam demokrasi, tam bağımsızlık ve tam eşitlik için yeniden olacak.
*
O ayrı. Şimdi seçimler meselesine dönelim.
Seçimler ciddiye alınması gereken süreçlerdir.
Saflar netleşmiştir netleşmesine ancak aklıyla iyiliğin, güzelliğin ve doğrunun yolunu seçenlerin durumu yeterince güçlü değildir.Seçimler için her zeminde muhalif kuvvetlerle birlikte olma çabası gütmemize rağmen bunu yalnızca Ankara’da başarabildik.
Diğer büyük illerde her muhalif kesim kendi doğrultusunda bir yürüyüş içerisine girmiş halde.
Bizler EHP olarak seçimlere katılan muhalif kesimlerle herhangi bir ortak aday çalışması geliştiremediğimiz durumlar yaşasak dahi, dayanışma içerinde olmayı önemli buluyoruz.
Bununla birlikte seçim sürecinde muhalifler dağınık ve çok parçalı olduğu için bizim dayanışmamız da ister istemez o niteliği üzerinde taşıyor.
Emekçi Hareket Partisi olarak yerel seçimler sürecinde, tüm belediye meclislerinde ÖDP’li aday arkadaşlarımızı; İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminde TKP’li arkadaşımız Aydemir Güler’i ve tüm ilçe belediye başkanlıklarında HDP’li aday arkadaşlarımızı tercih edeceğiz.
Oylarımız,işçi sınıfının iktidarını savunanlara.
Ezilen halkların özgürlük mücadelesini verenlere.
Kadınlara yönelmiş cinayetlere dur diyenlere.
Özerk-demokratik üniversite isteyen gençlere.
Berkin Elvan için sokaklara dökülen liselilere.
Hrant Dink’i bağrına basanlara.
Gezi’ye alış-veriş merkezi yapılmasın diye köprülerden geçenlere.
Ağaçlar kesilmesin diye tatlı canından vazgeçenlere.
Kalplerimiz kalplerinin yanındadır.