Referandum süreci ve sonrasında bazı yeni gelişmeler ortaya çıktı. Bunlardan bir tanesi de “milyonlar” kavramı. Artık solun değerlendirmelerinde milyonlar terimi yer alıyor. Bunu çok önemli ve faydalı buluyorum. Kendi içine kapanan, kendini sadece çok küçük işlere aday görebilen sol kendi kabuğunu kırıyor. “Benden bir şey olmaz” ruh hali bulutları dağılıyor.

Sol milyonlarla birlikte iş yapıyor ve milyonlar adına konuşuyor artık. 

Bunun için kendinde hak buluyor. Kendisini bundan men etmeye kalkışanlara gülüp geçiyor.

Ekim Devrimi’ni yapanlar kaç bin kişinin greve çıktığını konuşurlardı. Hangi garnizonun onlara bağlı olduğunu. Rusya’nın ana meseleleriyle ilgili konuşurlardı. Rusya’nın savaşa girip girmemesi üzerine. Çarlığın yıkılması üzerine. Toprak reformu üzerine.

*

Türkiye’de de rejim üzerine tartışma yürütülmüş oldu. Herkesin son derece siyasal bir hava içerisine girdiğini gördük. Temel sorunlar ele alındı. Kimse “neden başkanlık sistemini tartışıyoruz?” demedi. Kendimizin değil hepimizin sorunlarından yola çıktık. Öyle sorunlar vardır ki onu ancak ve ancak büyük kalabalıklarla çözebilirsiniz. Toplumun büyük çoğunluğu gerekir. Savaşa taraftar olan Rus milliyetçilerinin savaşa karşı olması gerekir. Olurlar da. Bunun için uğraşırsınız.

Solda çok sevilen atasözleri vardır. Bireyciliğe karşı mesela. “Her koyun kendi bacağından asılır” gibi. “Gemisini kurtaran kaptan” gibi. Sol bunların işaret ettiği tutumun yanlış olduğunu söyler.

Diktatörlük hayata geçerken her koyun kendi bacağını ve her kaptan kendi gemisini kurtaramaz. Eğer diktatörlük aşamasına gelinirse herkes onun kurbanıdır.

O nedenle tek bacaklar ve tek gemileri değil “milyonlar”ı konuşmalıyız.

Herkesin kendi kapısını önünü süpürmesi ve kendinde devrim yapması bahislerine hiç girmiyorum.

*

Gezi Direnişi sonrasında “forumlar” vardı. Bu kelime sanki konuşma, tartışma ve fikir alışverişini anlatıyor gibi. O zaman çok benimsenmişti. Kimse ötesini anamadı ve ona uzanamadı.

Şimdi hangi kavram var hayatımızda. Meclisler. Sol artık meclisleri konuşuyor.

Meclisler bu kez sadece sözü çağrıştırmıyor. Meclis aynı zamanda, hepimiz de demek. Karar almak ve uygulamak demek.

Milyonların konuşması ve karar alması için bir başlangıç.

Yarın öbür gün meclislerin tek tek, ayrı ayrı kalmadıklarını da göreceğiz. Her meclis kendi bacağından asılmayacak. Kendi aralarında bağ kurarak mücadele etmeyi deneyecekler.

Yakın zamanda meclisler arasındaki ilişkinin kuruluşunun kelimelerini de duyacağız.

“Yarın bu bacaklar ayrılık dağını aşacak.”

*

Kelimeler değişiyor. Yavaş yavaş değişiyor. Taşlar yerine oturuyor.

Her şey istediğimiz gibi olmadı diye karalar bağlamayalım. Yaşadığımız her olaydan bir tecrübe kazanacağız. Bazı meseleleri ne kadar anlatsanız da anlaşılmayabilir.

Koca Paris Komünü. Parisli ayaklanmacılar her şeyi ele geçirdiler ama merkez bankasına dokunmadılar. Dokunamadılar değil dokunmadılar.

Yıllarca bu konuşuldu. Hata yaptıkları konuşuldu.

1871’de el konulamayan merkez bankasına 1917 Ekiminde el kondu. Bolşevikler aynı hataya düşmediler. Kırk altı yıl sonra ama…

Bir iki ay ve bir iki yıl sonra düzelteceğimiz hatalar yapıyor olabiliriz. Düzelteceğiz.

Başka bir yol yok. Sihirli değnek yok.

*

Hayır Meclisleri’nde alınan kararlarla yüründü, yürünüyor.

Bundan Kemal Kılıçdaroğlu zorluk yaşıyorsa elden ne gelir? Onlar orada ne yapacaksa yapar, sokaktakiler eylemlerine devam eder. Kamu vicdanı bu düzeydeki bir seçim hilesi ve usulsüzlüğü dayatmasını kabul etmiyor.

Diktatörlük hevesi her an bir itiraza tabi tutulmalı toplumsal muhalefet tarafından.

Bununla birlikte hayır diyen güçler, itirazını sürekli hale getirebilecek mücadele formları arayışına da girmelidir.  Yürüyüşlerin yanı sıra büyük şehirlerde mitingler organize etmeye çalışmak bir çıkış noktası olabilir. 

1 Mayıs gününü, İstanbul’da hayır tutumunun kendini somutladığı ve sürdürüldüğü bir miting olarak kurgulayabiliriz.

Büyük şehirlerin başkanlık teklifine sandıkta hayır demesinin ardından, şehir meydanlarından da hayır sesini yükseltmesi yolumuzu açacaktır.