Erdoğan diktatörlük yaratmak istiyor. Gericilik toplumu tehdit ediyor. Hukuk çiğneniyor.
Bunların hepsi doğru.
Avrupa’da onun gibi nice sağcılar var. Trump daha yeni seçildi ABD başkanı olarak. Böyleleri hep vardı ve böyleleriyle hep mücadele edildi. Biz de mücadele edeceğiz. Her ülke kendi demokrasi düşmanlarını yendi, biz de yeneceğiz. Gem almayan atın sonu yakındır.
Olan biteni bir çocuğun kocaman gözleriyle izleyelim ama dumura uğramayalım. Soğukkanlı olalım. Onlar bizim soğukkanlı oluşumuzdan ve hedefimize doğru adım adım ilerleyişimizden korksunlar.
Başaracağız demiyorum, başardık zaten. Propaganda konusundaki eşitsizliğimizi bir kenara bırakıyorum. Oy sayılması esnasında hile yapılmasa rahat rahat kazanmış olurduk referandumu. Bundan böyle marjinal değiliz, yüzde 13 değiliz, yüzde elliden fazlasıyız. Apaçık gerçek bu. Mazhar-Fuat-Özkan’ın zamanın ruhu olan şarkısı vardı ya “majörler tükendi minörlere yolculuk…” diye. Majörlerin tükenmediğini gösterdik. Biz marjinal değil majörüz artık. Minörlük meraklılarını yolluyoruz.
*
Halklarımız oyunu “monarşiye hayır” demek üzere kullandı. Yüzde elliyi çoktan geçti. Sandıkları biz koruyamadık. Ne var ki bu da kolay değildi. Sandıkları koruyabilmek için koca bir devlete karşı savaşmak zorunda kaldık. En sonunda seçimle ilgili en yüksek yargı organı, göz göre göre yasadaki hükmün tam tersine bir karar aldığını açıkladı. Bunu bile yapmak zorunda kaldılar, büyük çabamız karşısında.
Hukuk uygulasın diye bir ömür boyu eğitim görmüş birileri kalktı ve yasada “mühür gerekiyor” derken “gerekmiyor” sonucuna vardı. Şöyle düşünmeliyiz, o yasada “damga gerekiyor” diye yazmasa bile gerekir. Durum bu kadar aşikâr. Nüfus kimlikleri, ikametgâh belgesi ve en sıradan muhasebe işlemleri için gerekli olan mühür elbette ki en çok oy pusulası ve zarflar için gereklidir. Çünkü asıl suistimal ihtimali oradadır.
Şu anda toplumsal muhalefetin önüne gelen somut sorun budur.
Referandumsa referanduma gidildi.
Fakat iktidar oyunun kuralına uymadı. Kuralları değiştirdi. Oylar üzerinde hileye başvurdu ve oyları çaldı.
Referandum iptal edilmeli ve yeniden yapılmalıdır. YSK üyeleri istifa etmelidir.
*
İnsanları korkutan yazılar dolaşıyor sosyal medyada. Eğer eylem yaparsak iktidar çok büyük şiddet uygularmış.
Uygulayamaz. Kolay değil. Karşısında yüzde elliden fazlası var.
Eğer böyle bir sandık sahtekârlığı karşısında bile eylem yapmayacaksak ne zaman yapacağız? Eğer şu durumda bile tepki göstermeyecek olursak, bir daha normal seçim olabilir diye düşünmeyelim. Adaletli seçim dönemi tamamen kapanmış olur. Bu referandumda tek olay gibi gözüken geçersiz oyların geçerli kabul edilmesi, çok rahat işleyen resmi hile yolu haline gelir. Böyle bir hile musluğunun başına geçen iktidar her seçimde oy oranını kendi eliyle en hassas bir şekilde ayarlar. Oylar düşük geldiyse musluğu aç, oylar iyiyse musluğu kıs.
O nedenle referandumun dayatılan hileli sonuçlarına sonuna kadar fiilen itiraz edilmeli.
Konu sadece hileli sonuçlara karşı protestolarla kalmamalı. Meclisteki partiler olan CHP ve HDP’ye kritik bir görev düşüyor. Süreci sonuna kadar zorlamalı sonuç alamadığı koşullarda Meclisten çekilmelidir.
Gidişat sadece açıklamalar yaparak devam ettirilemez. Gerekli zamanda Meclisten geri çekilme düzeyinde tutum belirlemeler olmazsa AKP-Saray çizgisiyle baş edilemez.
*
Kimse en ideal toplumsal mücadele meydanı ve şeklini tahmin edemez. Tayin de edemez.
Mücadele sizin önünüze nasıl gelirse ona adapte olursunuz. Gezi Direnişi’nde konu “birkaç ağacın kesilmesi” olarak gelmişti. Şimdi de şuna emin olabiliriz ki mücadele önümüze “birkaç oyun çalınması” olarak gelmiştir. Kültür evlerine, pikniklere, konserlere, anmalara, muayyen günlere, panellere kimse kaçmasın. Sol, bilinen günlük hayatına dönmesin. Konu budur. Meydan muharebesinin meydanı budur.
Halkın olan bitene itirazı var. Biz de o itirazla birlikteyiz. Biz ancak o halkın büyük denizinin dalgasında varız. Onla yüzebiliriz. Onla hızlı yüzebiliriz. Onun dışında yüzmek diye bir kavram yoktur. Halkın politik davranışlarının ve hareketlenmelerinin dışında kalanlar puslu aynalara bakıp kendilerini seyrederler yalnızca. Yıllardır olan budur ama artık bu eğilim eriyip toprağa karışıyor.
*
Meclisler meselesi yıllardır anlaşılamadı bu memlekette. Meclisler herhangi bir politik çevrenin yan örgütü değildir. Öyle meclis olmaz. Eğer bir denklik arıyorsak tarihte, örneğin Sovyet oluşumları öyle değildi. Orada Bolşeviklerin yanı sıra, Menşevikler, Narodnikler, anarşistler, hiçbir örgütten olmayan işçiler, askerler ve daha niceleri vardı. Güç böyle birikiyor ve gelişiyordu oralarda. Bolşevikler çok net bir şekilde azınlıkta olmalarına rağmen oradaydılar hep.
Referandum zamanında çalışmalar yapmak üzere Hayır Meclisleri kendilerini ortaya koydular. Ne mutlu ki orası da hiçbir politik çevrenin yan örgütü değil. Oralar gerçek meclisler. Hep birlikte tartışıp, politik kararlar alıp, harekete geçiyorlar. Doğrusu da budur.
Meclislerde başkalarıyla birlikte olunur. Başkalarıyla birlikte iş yapılır. Halka genişletilir. Kuvvet ve meşruiyet buradan doğar.
İçinde büyük bir devrimci ateş olduğunu iddia edenler varsa, o ateşi meclislerin kocaman balonunun içine üfleyebilir. O ateş o zaman hepimizi uçuracaktır.