Üniversitede öğrenciyken karşılaşmıştım onunla.

 
Eylemi yaptırmamaya çalışıyordu. “Eylem yapamazsınız, yasalar müsaade etmiyor” diyordu. “Yasaları biz yapmadık” deyince de sinirlendi hemen. Klişe bir polisti.
 
Arkadaşlarımız anlatırdı. Üniversite öğrencisi devrimcileri bizzat dövmek üzere kendisi inermiş hücrelere. O geldiğinde oradaki diğer işkenceci polislerin bile eli ayağına dolaşırmış.
 
Bahsettiğim kişi 90’lı yıllarda Eskişehir Emniyet Müdür Yardımcısı olan Gaffar Okkan.
 
Eskişehir’de öğrencilik yapan hiçbir demokrat öğrenci sevmezdi onu. Çokçasına emniyet amirliğinde eziyet etmişliği ya da ettirmişliği vardır.
 
1997’de Diyarbakır İl Emniyet Müdürü oldu.
 
Uzaktan uzağa duyar olduk ki Diyarbakır’da onu ehven-i şer olarak görenler varmış.
 
Gaffar Okkan orada da her türlü demokratik faaliyeti engellemeye de çalışmıştır büyük ihtimalle. Gözaltındaki insanlara eziyet etmekten, onları dövmekten geri durmamıştır. Bütün bunlara rağmen anlıyoruz ki Gaffar Okkan bu zulümlere maruz bıraktığı insanları öldürmeyi tercih etmemiştir.
 
Şu lütufa bakınız.
 
Her türlü fenalığı yapıyorsun ama sadece öldürmüyorsun.
 
Aziz Diyarbakır halkı işte bu noktayı bile büyük bir farklılık olarak görüp Sezar’ın hakkını Sezar’a teslim etti. Onun her günahı işleyip sadece insanları öldürmeyişini bile büyük bir farklılık olarak gördü.
 
Bizim Eskişehirli öğrenciler olarak korkunç bulduğumuz polisi, nice zulümlerin tezgâhından geçmiş Kürt halkı, kötünün iyisi olarak karşıladı.
 
Gaffar Okkan kendi döneminde, kendi alanında JİTEM’in faaliyetlerini sınırlandırmaya çalışıyor. Onun Diyarbakır İl Emniyet Müdürü olduğu zamanlarda, JİTEM’in eskisi kadar rahat çalışamadığı ve infaz ettiği insanların cesetlerini dışarı çıkaramadığı için İçkale’ye gömdüğü söyleniyor.
 
Düşünebiliyor musunuz, JİTEM’in insanları yok etme düzeyi Gaffar Okkan’a bile fazla geliyor.
 
Bu kadarı olmaz, diyebiliyor.
 
Eskiden ceza ve tevkifevi olarak kullanılan Diyarbakır İçkale’de, restorasyon amacıyla yapılan kazılarda insan kemiklerine rastlanıyor. Kazılar sürdürülünce 19 insan kafatası çıkartılıyor.
 
Şüheda fışkırmıyor toprağı sıksan, şüheda. İnfaz edilip gömülmüş insan kemikleri fışkırıyor topraklarımızdan.
 
Bu kazı, ne oldu bu insanlarımıza diye yapılmış bir kazı değil.
 
Bu kazı, katliam iddialarından yola çıkılarak yapılmış bir kazı değil.
 
Bu kazı, itiraf edenlerin verdiği bilgilerden yararlanılarak yapılmış bir kazı değil.
 
Her şeyden kaçınılırken. Bir tatsızlık çıkmasın şeklinde hareket edilirken. Güzel güzel restorasyon kazısı yapılırken karşımıza çıkan memleket gerçeği o insan kemikleri.
 
Her şeyi unutup kendimizi turistik bina inşaatına versek bile karşımıza çıkan gerçekler.
 
Darbeler sadece hükümetlere yapılmıyor.
 
Darbeler insan bedenlerine de yönelebiliyor.
 
İnsan vücutları dipçik darbeleriyle, sopa darbeleriyle, tekme darbeleriyle ezilebiliyor.
 
Yüzlerce darbeyle ezilmiş insan vücutları en sonunda toplu mezarlara gömülebiliyor.
 
Ey AKP, hükümetine yapılma ihtimali olan darbelerin peşine düştüğün kadar, insan vücuduna yönelmiş darbelerin de peşine düş. O insanlardan geriye kalan kemikler Diyarbakır İçkale’de senin önünde.
 
Ne yapacaksan yap bakalım.
 
Kağıt parçası diyen yok. Boru diye yok. Basbayağı insan kemikleri.
 
Mezar yeri gösterildi ama yapılan kazılarda hiçbir ize rastlanmadı, durumu yok. Çok zaman geçmiş yer belli olmuyor, durumu da yok. İnsan kemikleri burnunun ucunda işte.
 
Kendini her restore etmeye kalkıştığında, kemikler bir kabus gibi çıkacak karşına.
 
Bu ülkenin toprağına vurduğun her kazmada, cin lambadan çıkıyor.
 
Bundan kaçış kurtuluş yok sana.
 
Senin serçe parmağından tuttuğun Ergenekon’u, Diyarbakır’ın iskeletleri bacağından yakalıyor.
 
Topraklar insan yutmasından daha acı olanı insanların toprak yutarak ölmesiydi bu ülkede.
 
Dün dünde kalmadı cancağızım, bugün o toplu mezarlarda yatanların hesabını vermek lazım.