Bugün: Aşağıdaki yazıyı dün yazmıştım, "AKP'nin bir geleceği yok" diye bitiyordu. Daha bir gün bile dolmadan aynı akşam, başbakanın oğlu Bilal ile 17 Aralık günü yaptığı telefon görüşmeleri gündeme düştü. Kayıtlar gercek mi değil mi tartisiladursun,  şu anda Türkiye'de -AKP'li AKP'li olmayan- bir tek Allah'ın kulu var midir? çıkıp da"basbakan böyle yapmaz" diyebilsin?

17 Aralık'tan sonra ortaya çıkanlar kadar, AKP'nin "yolsuzluk" karsisinda neler yapabildigi, buna -halkin güvenini sağlamak şöyle dursun- halkı "aptal" yerine koyan nasil bir inkar, hukuksuzluk ve baski dolu bir cevap verdiği,  kendini kurtarabilmek icin neleri yapabildigi de ortaya çıktı. Sansurden MİT yasasina, HSYK değişikliğinden bütün adliyeleri ve Emniyeti alt üst etmeye kadar gitti. Şimdi de yeni kayıtlar için AKP tabii ki yine "komplo" yine "montaj" diyecekti, dedi. Ona göre herşey komplo, aylardır sabah aksam,  gece gündüz butun kanallarda bunu dinletiyor bize. Dinletiyor  ama inandiramiyor ve asıl bu hali surekli şüphe yaratiyor olduğu ndan, dün ve bugün benziyor da.

Dün

Kamuoyunda “utanç davası” adıyla bilinen Sakarya'da 14 yaşındaki Ö.C. adlı kız çocuğuna, 28'i çocuk toplam 34 kişinin cinsel istismarda bulundukları iddiasıyla açılan dava sonuçlandı.

Ve sanıklardan sadece biri ceza aldı.

Şimdi başbakandan “aslan kesilmesini” bekliyoruz, hadi bakalım.

Kabataş’ta belediye başkanının kızı söz konusu olunca “kadının beyanını” çok önemseyen başbakan, Ö.C. kardeşimizin gerçek bir vahşet yaşadığına dair -bırakınız beyanı- apaçık deliller var. 

Çocuk yaşında kâbus yaşayan bu kardeşimiz, başbakan için “benim küçük bacım” olabilecek mi?

Çocuktan, aileden sen anlarsın başbakan, hadi konuş o zaman. Sor bakalım, bu insanlık suçuna bulaşmış 34 kişinin 28’i çocuk evet, ama altı tanesinden neden sadece biri ceza aldı?

*

Ne Erdoğan, ne de AKP’nin geri kalanı akla mantığa, hukuka adalete uygun bir soruyu soramaz hale gelmiş durumda.

Şu anda kapıldıkları kaybetme korkusuyla hareket ediyorlar, başka herhangi bir akli ya da vicdani melekeleri kalmamış.

Korku irrasyonel hareket ettirir insanı, bu bakımdan artık AKP’den rasyonel adım atması beklenemez.

En son Cumhurbaşkanı da bu kervana katılmış durumda, dolayısıyla hep birlikte batacaklar. 

Seçim sloganı olarak “Daima” yı seçmiş AKP, yine çalıp çırpmış, hırsızlık adeta doğası haline geldi.

“Daima Krizse Daima Devrim” bu fani dünyayı, sistemin gerçek yüzünü en isabetli biçimde çözmüş olan Marksistlerin sloganıdır. AKP almış bunu “daima hizmet” yapmış, yine çalıp çırpıp “daima Erdoğan” anlamında şarkı yapmış büyük bir korkuyla seçime çalışıyor. Ama işte birincisi seçim propaganda malzemeleri bile çalıntı, ikincisi hadi kullansın bakalım “daima” yı( bu arada biz yapsak kesin tazminat davası açarlardı), sözü kullanmakla öyle olmayacak ki.

İçimiz ferah, AKP’nin bir geleceği yok.

İstediği kadar bütün kanallarda yalanları izletsin bize. Halk hiçbir seçim döneminde görülmemiş biçimde ifade özgürlüğünün kısıtlandığını görmüyor mu? Hangi kanalı açsanız bir tane kifayetsiz AKP yandaşı boş boş konuşuyor. Halk bunları dinliyor mu sanıyorsunuz? Zaplayıp geçiyor, kendi kafasına yatacak konuları arıyor.

İstediği kadar kapı kapı dolaşsın AKP. Daha önce aldığı oyları böyle almadı ki, siyaset yaparak almıştı. Ve battı. Şimdi işinin kapı kapı dolaşmaya, bizim sloganlarımızı çalıp “daima”ya sığınmaya kaldı.

Korkuyla irrasyonel hareket edenden hayır gelmez, halk bunu da 30 Mart’ta olmasa hemen sonra tam olarak anlayacak, eminim.

“Para yiyeni” affetmez Türkiye halkları, bunu öğrenmiş durumda. Para yiyip bir de üzerine bu kadar baskı ve hukuksuzluk yapanı ilk defa görüyor, onun da bir çaresini bulacak elbette o oyları verenler.

Bu ülkeyi asıl yönetmesi gerekenler, her gün ekmek parası peşinde ter dökerken, sadece bunu yapmıyor. Elbette ki düşünüyor, tasarlıyor, izliyor, biriktiriyor.

İşte bu yüzden ama bugün ama yarın AKP gidecek.