Süleyman Demirel kendi hükümeti zamanında, faşistler oluk oluk kan akıtıyorken “bana sağcılar adam öldürüyorlar dedirtemezsiniz” diye buyuruyordu.
Oysaki binlerce insan MHP’li çetelerce öldürüldü.
Çok benzerine Tayyip Erdoğan’da rastladık.
Türkiye Cumhuriyeti ordusunun F16’ları havalanmış ve bomba yağdırarak otuz dört Kürt köylüsünü paramparça etmişti. Demokrasimizdeki tek ilerleme öldürülen insan sayısındaki ilerlemeydi.
Tayyip Erdoğan buna ne dedi:
“Devlet kendi halkını bombalamaz.”
Yani, “bana devlet halkını bombalıyor dedirtemezsiniz”.
Süleyman Demirel geleneği tam teşekkül sürüyor. İyi güzel de bombaladı işte. O uçaklar bizim uçaklarımız. O köylüler bizim köylülerimiz.
Burjuva politikacılarından elbette ki ümidi kestik. Bağımsızlığını savunmak için uğruna ölümlere gidip gidip geldiğimiz yargımıza bütün ümidimizi bağladık en sonunda.
Onun bağımsızlığı çok önemliydi.
Yürütmeden ve yasamadan çok bağımsız olmalıydı.
Kesinlikle politikleşmemeliydiler.
Kendi haline bırakılsa dünyanın en güzel şeyi olacak varlıktı onlar.
Hrant öldürülmüştü.
Onu korumamış emniyet kuvvetlerine.
Onu tehdit etmiş valiye.
Bilumum mülki erkâna güvenimiz yoktu artık.
Ama yargı ayrıydı.
Hukukun üstünlüğü apayrı bir olaydı.
Burası Türkiye değildi sadece burası bir hukuk devletiydi.
O nedenle içimiz rahattı.
Ve en sonunda yargı kılıcını attı, kararı kesti.
“Bana sağcılar adam öldürmek için örgüt kuruyorlar dedirtemezsiniz” dedi.
Onlar yalnız ve yakışıklı kovboydular, hâkimlere göre.
Milliyetçi hislere kapılmışlardı ve o nedenle yakışıklıydılar. Bunun sonucunda da her hislenmiş milliyetçi gibi tek başlarına rahatlıkla insan öldürebilirlerdi. Bir Türk zaten dünyaya bedel değil miydi? Ne gerek vardı ki organizasyona? Milliyetçi tosunlar zaten oldum olası örgüt işlerinden hoşlanmazlardı. Nereden çıkıyordu öyle örgüt mörgüt.
Liseliler birbirlerini çıkışta dövmek için bile çete kurarken, Hrant’ı öldürenler buna hiç ihtiyaç duymamıştı.
Hisli oldukları kadar akıllıydılar da. Post modern Orhan Pamuk’a karşı “akıllı ol akıllı” diyerek insan aklını savunuyorlardı.
Özgürlük diye bağırsanız, “örgüte üye değil ama örgütün amacına hizmet ettiği için örgütten sayılır” diye ceza aldığınız bir ülkede Hrant’ı güpegündüz öldürenler örgütlü suç maddesine sokulmadı.
Cinayetin işlenmesini sağlayanları alt alta yazsanız örgüt değil koskoca bir devlet çıkar hâlbuki.
Yargımız yasama ve yürütmeden bağımsız olmasına rağmen derin devlete bağlı olabildiği için, devleti suçlu bulmadı. Davacısı kadı olanın vay haline.
Sağcılar adam öldürmez.
Devlet halkını bombalamaz.
Milliyetçiler adam öldürürken asla örgüt kurmaz.
Şu memleketin güzelliğine bakınız. Biz Allahtan daha ne isteriz.
Peki, sizce bir ilerleme var mı her şeye rağmen? Bence var.
Şimdi dikkat edilirse çok eskilerde sağcıların, milliyetçilerin adam öldürdüğü dahi kabul edilmiyordu. Bugün ise bu çoktan aşılmış durumda. Sağcıların adam öldürdüğü yüce mahkemelerimiz tarafından dahi kabul ediliyor. Kabul edilmeyen sadece ve sadece bunu örgüt kurarak yapmış olabilecekleri ihtimali.
İşte ilerlemiş, ilerlettirilmiş, ileri demokrasi budur.
Bu kadar olur.
Peki, biz bunu sizin yanınıza bırakır mıyız?
Hrant’ın ve bütün Ermeni halkının hesabını sormak için sonuna kadar mücadele edeceğiz.
Ey mahkemeler ve AKP siz o zaman anlayacaksınız örgütün ve örgütlü mücadelenin ne olduğunu.
Örgütlü mücadele size göremediğiniz örgütü gösterecek.