Bir ufka vardık ki, ekranda bir kısım AKP’li, “utanç önergesini” ortadan kaldırmak için direnen tüm kadınlara teşekkür etme yarışında. Ahmet Hakan, programında neredeyse yasaklı halde olan kadın hareketini, çok önemsiyormuş gibi bastıra bastıra telaffuz ederek teşekkürler ediyor... Hayatta bugünleri de görmek varmış. Bu hallerinin gerçek olmasını, bu defa direnen kadınların kıymetini anlamalarını çok isterdik ama bütünüyle kuşkudayız. Bu önergenin amacı neydi? Tam olarak bizim başımıza ne geldi? diye baktığımızda kuşkularımız anlaşılacaktır.
Çocuk istismarı ile ilgili güncel tartışmada ilk olarak AYM kararları köşe taşı oldu: suçu düzenleyen TCK 103. Madde ile ilgili verdiği 2 iptal kararıyla, maddede yeniden düzenleme istedi. Ama karar gerekçelerinde birçok belirsizlik bırakarak, “kırsal bölgelerdeki kültüre” atıf yaparak ve en önemlisi 7 ye 6 oy gibi mutabakattan uzak kararlar alarak bu kabusun yaşanmasına da kapı açtı. Bu kararların “yargının cinsiyetçi biçimde siyasallaşmasının” adımları değil de, gerçekten çocukların yüksek yararına kararlar olduğuna toplum hiç ikna olamadı.
Toplum bütünüyle kuşkudayken Meclis Adalet Komisyonu, ödevini zamanında yetiştirme maddeyi tamamlama telaşıyla, çocuk istismarı ve kadına yönelik cinsel suçların iç içe geçtiği bu önemli toplumsal konuda, aceleye getirerek bir düzenleme yaptı. Ancak AKP, üzerinde uzlaşma sağlanmış bu düzenlemeyi bile değil, bir gece yarısı cebren ve hile ile “imam nikâhı” ve cinsel istismar suçlarında (erken yaşta zorla evlendirme ve cinsel şiddetin uç biçimi tecavüzü kapsayan biçimde) geriye dönük bir affı da eklediği yeni bir düzenleme getirdi. Üstelik sadece failleri değil, suça iştirak etmiş mesela 20 kişiye daha; yani bir kız çocuğunun etrafındaki, eziyete bulaşmış bütün sosyal çevreye de af çıkarıyordu. Evet, önergenin amacı, istenilen şey işte tam böyle bir toplumsallıktı. Laikliğe saldırıyı, bütün temel haklara saldırıyı, rejimi değiştirmeyi Türkiye’yi bir Ortaçağ devleti gibi yönetmek için istediklerini biz söyleyince inanmayanlar da, durumu apaçık gördü. Çağlar arası sürdürdüğümüz bu savaş devam edecek elbet, biz önerge gündemiyle de en azından bu mücadeleye ne kadar elzem olduğunu ve birlikte kazanabildiğimizi gördük.
Kıyamet koptu. Başbakanın utanç önergesini hala savunmaya çalıştığı günlerde “bir öneri getirdik, kıyamet koptu” diye yerdiği şey aslında gerçeklikti. Bu toplumun önüne getirilen, en önemli insanlık suçlarının ve şer’i hukukun birleşimi bir ucube olduğu için çok büyük tepkiye ve aynı oranda bir karışıklığa yol açtı. Siyasette bu lümpenlik ve ortaya çıkaracağı sorunlar gerçekten kıyamet idi.
Kadınlar ve tüm toplum ayağa kalktı, en son Meclis’te görüşüleceği gün de Meclise akın ederek bu utanç belgesini yırtıp attı. Bir halk hukukun olmadığı bir memlekette, hukuk aradı günlerce. Belki hiç anlamadığı TCK 103. Maddeyi öğrenmeye, anlamaya çalıştı. Öyle ki, bu günlerde arama motoruna TCK yazdığınızda direk 103. Madde geliyor.
Sonuçta utanç önergesini ortadan kaldırdık, şimdilik kazandık. En önemlisi güçlü bir muhalefetin değiştirici gücünü gördük. Bu noktaya gelmemizi sağlayan öncelikle; çok geniş bir cephe olarak mücadele etmemizdi. İkincisi Meclis önünde eylemi engellemeye çalışan polis araçlarından bile yasakladıkları sözcükle “tecavüz yasası geri çekildi, dağılın” anonsları yapıldığı bir ortamda; yani bu teklifin “ahlaksız” olmadığına polisin bile inandırılamadığı bir durumdaydık, çok haklıydık. En son herkesi kendi eliyle kötürüm bıraktığı için bu oluşan havayı anlayabilen siyasetçi olarak sadece kendisi kalan Erdoğan’ın son noktayı koymasıyla geldik. AKP kendi siyasetini o derece harcadı ve tek bir adama bağladı ki, parti temsilcileri kendi insanlarının, polislerinin bile tepkilerini görmekten aciz kalıyor ve her seferinde çok zavallı bir duruma düşüyorlar. Kötü işleyen bir cihaza dönüşmüş durumdalar. Erdoğan da, çocukların yüksek yararını düşündüğünden değil, bu oluşan havanın tehlikesini sezdiğinden adeta “şimdi değil” diyerek onları uyardı. Şimdi muhtemelen kamuoyunu yeterince hazırlamadıklarını düşünüyorlar, bunu TV programlarında yanlışlıkla ağızlarından kaçırdıkları oluyor. Ama sonuçta bugün meclise, 103. Maddenin her ne kadar bütün muhataplarından görüş alınarak oluşturulmuş olmasa da, rezaletten arınmış üzerine uzlaşılmış hali geliyor.
Mücadele edenlerin haklılığı ve gücü karşısında, öneriyi savunmaya çalışanlar çok kifayetsizdi. Bu ahlaksız teklife meşruiyet kaynağı yaratmaya çalışanların tek argümanı, utanmadan “mağdur aile” diye ortaya sürdükleri genç kadınların hapisteki kocalarını bekliyor oluşuydu. Kadının geçimini kocaya havale den ilkellik ayrı konu - aslında biz yine bir Kabataş “klasiği” yaşıyorduk. Ayşegül Terzi’ye atılan tekme ne kadar gerçek, Kabataş ne kadar yalan ise, burada da 4000 “mağdur aile” diye sundukları şey yalan, bunların en az 3900 tanesinin aynen “tekme atan fail tipinde erkek oluşu” gerçekti. Bu erkeklerin mağdur etmiş ve edecek olduğu çocuklar, kadınlar gerçekti. Aynı tipte suçların önünün açılacağı bir gerçekti. Ve şu anda cezaevlerinde emzirdiği bebeğini bırakarak yatan öğretmenler, tedavi alamayan sağlık sorunları yaşayan yazarlar, seçilmiş siyasetçiler, cinsel işkenceye maruz bırakılan kadınlar olması gerçekti.
Gerçekler bunlar iken, Türkiye yanıyor, ekonomide, demokraside, laiklikte, hukukta toplum nefes alamıyor iken, en fazla yüz tane genç anne mağdur idiyse de, bu sorunun çözümü Ceza Kanununda değil, Çocuk Koruma Kanunu’ndaydı. En son Türkiye Barolar Birliği ile yapılan bir izleme çalışmasında Anayasa’da 12 tane, yasalarda da 95 maddenin uluslararası insan hakları ve çocuk hakları hukukuna uymadığı görülmüş. Mağduriyet söz konusuysa, önce bu boşluklar giderilmeli.
En nihayetinde bu tabloda, kadınların haklarını, çocukların haklarını yok sayan, Ortaçağ devleti isteyenler fena çuvalladı.
Şu anda “tecavüzü destekleyen” siyaset olmaktan nasıl kurtulacağını bilemeyen bunun gerilimini yaşayan AKP, hukuku tüketmenin kendisine de neler ettiğini görse iyi olur. AKP temsilcileri, hukuktan, etikten uzaklaşıp lümpenleşmelerinin sonucunu günlerdir tüm topluma zarar vererek yaşattılar. Bu 6 günlük süre içinde üç önemli insanlık suçunun iç içe geçtiği bir önerinin sırf gündeme gelmiş olması bile “çocuk istismarı”, “tecavüz” ve kadınları kazanılmış bütün medeni haklarından mahrum bırakan “imam nikâhı” suçlarına cesaret kazandırdı. Buna rağmen Salı günü Meclis Genel Kurulu’nda önergeyi geri çektikleri için teşekkür bekleyen densiz AKP’li vekiller bile oldu. Asıl, 17 Kasım akşamı bu utanca el kaldıranlar, kendilerini kurtarmanın da biricik yolu olarak, başta çocuklardan ve tüm toplumdan özür dilemelidir.
Sonuçta; herkesi susturduklarını sandıkları bir zamanda, kimsenin susmadığını gördük, yaşadık. Direnenlerin olduğu bu memlekette, çok heveslenilen ve fiilen uygulanmasına yol verilen şer’i hukuku getirmek, kadınların ve çocukların haklarını yok saymak öyle kolay değildir. Artık bu gerçek anlaşılmalıdır. Anlamayanlar, Türkiyeli kadınların direnerek kazanmanın moral kuvvetiyle hazırlandığı 25 Kasım Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü’nde bir kez daha kadınların gücünü görecekler. Bu sene 25 Kasım’a densiz kadın düşmanlarına karşı kazanımla giriyoruz.
Yapmamız gerekeni yaptık; kadınları aşağılayanları, biz çok iyi aşağıladık bu sefer, rezil oldular. Bunu yapmaya hep devam edelim.