Bizim sol kriz konusuyla ilgilenmek zorunda kalıyor maalesef.
Aslında ne güzel gidiyorduk. Nerden çıktı bu kriz be kardeşim?
“Yahu bırak krizi, kapitalizm kendi kendine yıkıldı” diye haber etseler bizimkilere, Allah canımı alsın ki üzülecek. Bakınız biz hiçbir şey yapmadan. Kendi kendine yıkılsa dahi bizim “Bezgin Bekir”ler harekete geçmez.
Saçma saçma konuşurlar aralarında.
“Canım şimdi kapitalizm yıkıldı da iyi mi oldu?” diye sağduyululaşırlar.
Gel bak gel, korkma kapitalizm kendi kendine yıkıldı, hadi ne yapacaksan yap deseniz… Tedirginleşir, panik ataklaşır, “insani” gerginliklere kapılıp en az üç ay ortalıktan kaybolur. Dört ay telefona çıkmaz. Beşinci ay hiçbir şey olmamış gibi gelir yine kahvedeki köşesine oturur. Çok “üstüne gidilirse” saldırganlaşıp, “kapitalizmin yıkılması da emperyalizmin bir oyunudur” der.
“Kapitalizm yıkılmalarla ilerler.” Peh, peh, peh. Ne analiz. Ne geniş hazne. Ne külyutmazlık.
Bizim solcularda tuhaf bir yapıcı-başrahip tavrı peydah oldu.
Nasıl mı? Şöyle ki:
Efendim onlar öyle kapitalizmin krizine filan tenezzül etmezler. Hatta kapitalizm düşse, yıkılsa bizzat onlar kaldırır yerden. Asalete bakınız. Bizim solcuların hepsi birer İngiliz lordu. Soyluluk yüzünden devrim yapamıyoruz resmen.
Neymiş efendim. Onlar kapitalizm en güçlüyken, beyaz eldivenleriyle saldırırlarmış. Kendine güvene bakınız efendim. Nar ağacı bu kadar narsist olur mu?
- Hocam kapitalizmi biz krizdeyken dahi yıkamıyoruz, siz sapasağlam ejderha gibi duruyorken nasıl yıkacaksın.
- Yaa! Önemli olan zor olanı yapmaktır çekirge. Kendine yüksek hedefler seç.
Değil mi ya?
Bruce Lee spor arabasıyla 180 kilometre hızla giderken bizim ihtiyarlar koşup yetişip Bruce Lee’nin ensesine vuracak. Aşağısı kurtarmaz, kesmez. Bruce Lee de ona “senden korkulur, ben senlen uğraşamam” diyecek.
- Hocam gel krize giriyorken bir iki tekme de biz atsak.
- Yook, düşene vurulmaz.
Ahlaka bak, yapıcılığa bak.
- Biz hiç kimsenin, kapitalizmin bile krizini-kötülüğünü istemeyiz.
Sanki komşulardan bahsediyoruz.
Zira durum gerçekten de öyle. Bizim solcu dedeler kapitalizmin karşı olduğumuz bir sistem olduğunu unuttular. Onu çok eski bir komşumuz sanıyorlar.
Solcularda yıkıcılık bitti. Bir munislik, bir reçellik, bir tatlı dillilik değme gitsin.
150 yıl önce ütopyacılar tatlı tatlı konuşarak burjuvaları ikna edeceklerini düşünüyorlardı. Aradan Marks, Lenin, Mao, Mahir Çayan geldi geçti ama hiçbir ilerleme olmadı bu abilerimizde.
Kapitalizm krize girmeden. Hiçbir tatsızlık çıkmadan. Birbirimizi hiç üzmeden. Sistemimizi hiç ortalık dağıtmadan düzelteceğiz. (Ne düzen adamı olmuşuz be.)Hepimizin çok sorumlu olması lazım.
En çok kime üzülüyorum biliyor musunuz?
Kamer Genç’e. Solun tamamen boş bıraktığı yıkıcılık misyonunu tek başına üstlenmek zorunda kalıyor. En azından AKP’ye karşı kendince yıkıcı. Bizimkilerin bir kısmı da onu ordan oturup seyrediyor. Tatlı tatlı konuşacakları sıralarını bekliyorlar. Sevgi insanı olarak gözükecekler. Saygı pıtırcığı olacaklar. Çiçekten, böcekten, çayırdan çimenden bahsedecekler.
Artık Çetin Altan’a bile razıyım biliyor musunuz?
Kürt meselesi hariç, Perihan Maden’e de.
Nerelere gelmişiz, nerelere gelmişim değil mi?
Ah İtalya, Ah Berlusconi yaktın bizi. İki buçuk trilyon borç yapılır mı?
Kriz üzerine düşünmek zorunda kaldık. Sorun yalnızca tembel Yunanlılar değil. Hay bin kunduz.
Ne oluyor? Solcular durumu anlamak için çeviri yapmaya başlıyorlar.
Bakınız aslında ben solun çeviri yapmasını çok büyük bir sempatiyle karşılıyorum. Ama iki tane ricam var kendilerinden: Bir yaptırdığınız çevirileri okuyunuz. İki eğer okuduklarınızı makul buluyorsanız, lütfen uygulayınız.
İnsan kendi çevirdiği yazılara ters düşmemeli, düşüyorsa bir dönüp kendisine bakmalıdır.
Solun krizle ilgili bir yönelimi yok.
Sol ya kimlik hareketlerinin içinde iç güveysinden hallice bir vaziyette ya da CHP’nin yardımcısı rolünde.
Sol kendisini dünyanın gerçekleriyle ilgilenir bir durumda göremiyor.
Tekrar dönüp büyük-bütünsel bir problemle uğraşmak istemiyor.
Daha önce bunu denediğinde bu dünya ona hiç şans tanımamıştı zaten.
Aslında o yüzden küskün.
Şimdi de onun çok hasta olduğunu söylüyorlar ama o onu affedemiyor.
Aslında bilmez mi hiç, aşk filmlerinin unutulmaz yönetmeni Muhsin Bey dünyayı düzeltmeyi. Onun saçını okşamayı.
Hadi kalk artık Muhsin Amca, Aşklar ve Köpekler Paramparça.