AKP-Saray çizgisinin ülkeyi bir diktatörlüğe doğru sürüklemeye çalıştığı çok açık. “Tehlikenin büyüklüğü abartılıyor” diyenler haklı değiller. Onların tahminleri isabetli çıkmadı. Bu ve benzeri tehlikeler için “fark etmez zaten” diyenlerin bunu demeye devam edebilecekleri safta da çoktan geçildi. Bunu “rejimin başkanlığa doğru yönelmesine karşı mücadele etmek gerekmez” denilebildiği için hatırlatıyorum.

Öngörüler tutmadı ve durumun vahameti ortada.

Vahim duruma karşı iyimser olmak var, kötümser olmak var. İyimserliğin bir eğilimi “büyük güçler işlerin daha kötüye gitmesine izin vermez” diyor. Etrafta çok dolaşan lafla “o iş tamam sen git yat” bakışı. “Restorasyon olacak zaten” tutumu da buna dahil. Ben bu yaklaşımın yere sağlam bastığını düşünmüyorum.

Kurumlar pozisyon kaybetmiş durumda, burjuvazi gidişatla uzlaşmaya çalışıyor ve uluslararası dengeler neye elverir belli değil. Sayılan kuvvetler AKP-Saray’ın ilerleyişine engel yaratacak halde ya da yönelimde değil ama işin bunun dışında bir boyutu var.

Eğer AKP-Saray çizgisinin gidişatı anti-demokrasiyse, diktatörlükse, Kürtlere karşı şovenizmse, Ortadoğu’da fetihçilik ve mezhepçilikse; bunları gerçekleştirilmek üzere girilen süreçlerin her birinden sağ çıkabilmek hiç de kolay değil. Planlanan şey bu kadar büyük bir cinayetse bilelim ki, o kadar mükemmel cinayet yoktur.

Şimdi Erdoğan diyor ki, “Rakka’ya girebiliriz”. Rakka nerenin vilayeti? Suriye’nin. Yani sadece Suriye’yle değil Rusya’yla da karşı karşıyasın. Bırakınız Türkiye’yi, ABD Rakka’ya girebilir mi? Rusya, çağrıldığı ve S300 hava savunma sistemlerini yerleştirdiği ülkeye neden başka bir ülkenin girmesine izin versin?

Bunu akla gelebilecek ilk örnek olarak saydım.

Musul’a girilmesinden bahsediliyordu. Musul nerede? Irak’ta. Irak Başbakanı İbadi Türkiye’yi işgalci ilan etti ve Erdoğan’a “sakın gelme” dedi. Gördüğünüz gibi gidilemiyor. Bu arada “düşmanları azaltıp dostları çoğaltacağız” prensibi hiç işlemedi. Arttırılmak istenen tek dost Rusya’ymış gibi gözüküyor. Rakka’da ısrar edilirse onla da dost kalabilmek mümkün değil.

Sizlere en iddialı olunan iki şehri anlattım.

Erdoğan’ın saymadığı Ortadoğu şehri kasabası kalmadı. Her yeri alıp bize getirecek büyük adam olarak kabul edilmesi için; sırada Menbiç, El-Bab, Şengal ve Telafer var.

Söylenen yolda gidilirse hem bu ülkeyi ama aynı zamanda Erdoğan’ı büyük felaketler bekliyor demektir. Erdoğan bu felaketlerden sorumlu tutulmaktan kaçamayacak ve kendi sonunu getirecek. Yani onun düşlediği hayatın doğal akışı, onu bitme noktasına getirecek. Şöyle söyleyeyim; Putin’i alsanız Türkiye’nin başına getirseniz bahsi geçen işleri o dahi beceremez.

“O zaman yapmaya kalkışmaz o işleri” mi diyorsunuz? Ne anlatacak içeriye? Fetihçilik, mezhepçilik, şoven milliyetçilik anlatmazsa anlatacak bir teması yok artık içeriye. İktidarı kaybetmekten, yargılanmaktan, sıfıra düşmekten kurtulamaz.

“Seçimlerde kazanıyor” mu dediniz? 7 Haziran 2015’de kaybetmişti. Hükümeti kuramaz duruma düştüler. Bu vaziyetten kurtulabilmek için kaos ve savaş çıkarmak dışında bir çıkış yolu bulamadılar kendilerine. Yani onları çok sıkıştırmıştık aslında.

Geriye dönemezler, ileri doğru gitmeleri hiç kolay değil.

Mutlaka tökezleyecekler. Yaptıkları her şey ayaklarına dolanacak. Erdoğan tökezlediğinde dönüp sarılabileceği her şeyi tüketti.

Ekim Devrimi, Rus Çarlığı 1. Dünya Savaşı’nda tökezlediği zaman oldu.

Tökezleme içeride de olabilir dışarıda da.

Gezi’de üç ağaca takılıp geçemediklerini hatırlayalım.

Kürt halkının Kobane için direnişini hatırlayalım.

Ortaya çıkan yeni gelişmelere yön verebilmek üzere hazırlıklı olmak gerekiyor. Ancak bu devasa bir meseledir. Muhalefet edenlerin, demokrasi isteyenlerin sadece bir kısmıyla sonuç alınabilmesi düşünülemez. Yapılması gereken bütün toplumsal muhalefeti birleştirmek üzere çaba göstermektir.

AKP başkanlık konusunda dahi MHP ile işbirliğine giderken, bu gidişata karşı çıkanların aralarındaki ilişkiyi en üst düzeye getirmelerinden başka çare yoktur. Diktatörlüğe doğru sürüklenmekle karşı karşıyaysak bilinen tarihsel yöntem budur.

23 Ekim 2016 tarihinde yapılan Demokrasi İçin Birlik Kurultayı’yla diktatörlüğe karşı direnmek hedefiyle çok önemli bir zemin kurulmuş oldu. Her kesimden insan gelerek ülkenin durumunu değerlendirdi. Türkiye’deki muhalefet dinamiklerinin önemli bir kısmının bu toplantıda yer alması cesaret vericidir.

İnsanlar Birlik’in bundan sonraki çalışmalarına katılmak üzere büyük bir ilgi gösterdiler.

Demokrasi İçin Birlik olarak diktatörlüğe karşı gidişi durdurmak üzere kolları sıvıyoruz.

hakanozturk1871@gmail.com