Kader kardeşimizin ölümüne, toplum büyük bir refleks verdi; 12 yaşında “gelin”, 13 yaşında “anne”, 14 yaşında “ölü” olan kardeşinin bu kısacık hayatına sahip çıktı.

Türkiye toplumu kadınların kaderini değiştirmek istiyor. Yaş tartışmasına takılmıyor toplum; 14 değil 16 olsa durum değişmez ki. Ölüm biçimine de takılmıyor; intihar olduğu doğrulansa ne olacak ki; gencecik bir insanın intihar etmesi de toplumun sorunu diye düşünüyor.
*
Erken yaşta evlendirilen kız çocukları için “çocuk gelin” deniliyor literatürde. Bu sanki “orantısız şiddet” demek gibi. Nasıl ki, en doğal hakkını kullanan protestocuya orantılı-orantısız hiçbir biçimde şiddet uygulanamaz ise bu meşru değil ise “çocuk” ve “gelin” de öyle yan yana gelemez. El insaf; çocuktan “gelin” olur mu?
Mevcut yasa da olmaz diyor. Hatta eski Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin bu konuda cezai yaptırıma gideceklerini de söylemişti. Bir yerde söylemek zorundaydı çünkü Türkiye, tıpkı kadın cinayetlerinde olduğu gibi, tıpkı kadın işsizliğinde olduğu gibi bu konuda da en önlerde; “çocuk gelin” konusunda Avrupa ikincisiyiz. 
Evet, yasa var ama Türkiye’de yasa nedir ki? Hukuk devleti olmaktan bu kadar uzaklaştığımız AKP çağında, resmi nikâh yapamayan basıyor dini nikâhı, alıyor kuş kadar çocuğu, “gelin” diye götürüyor işte. O nikâhları kıyan imamlardan bir tanesi itiraz edip, “Bu çocuğu okula gönderin” dedi mi acaba?
Ama imama gelene kadar sırada o kadar çok isim var ki.
 
Fatma Şahin, vaat ettiklerinin gereğini yerine getirseydi, Kader hayatta olurdu; yüz değil, bin değil, binlerce kız çocuğu bu en acımasız kaderi yaşamazdı. Görevini devrederken kadınlardan helallik istemişti. Onun geride bıraktığı tablo bu olunca nasıl helallik verelim?
 
Ama sorun sadece Fatma Şahin de değil.
 
Unutulmaz bir sahne şudur; Başbakan’ın geçtiğimiz yıl katıldığı bir törende, çevresindekilere dikilen fidanların yaşını sorup, “14 yaş” cevabını alınca, “Evlilik çağları gelmiş” deyişi geliyor akla.
 
AKP’nin kadınlara reva gördüğü hayat bu işte; kız çocukları 4 sene okusun, sonra evlensin ki en az beş çocuk yapabilsin, yeterince çocuk doğurduktan sonra da ne hali varsa görsün, mühim olan çocuk doğurması.
Kader’in ölümüne değil, ölmeden önce sadece bir çocuk doğurmuş olmasına bile üzülüyor olabilirler. Haksızlık etmek istemem ama bunları akla getiren;
 
Bugün Kader’in köyüne giden Bakanlık yetkilisinin sadece 1.5 yaşındaki çocuktan bahsetmesi,
TBMM Çocuk Hakları İzleme Komitesi Başkanı AKP Milletvekili’nin şaka gibi “4+4+4 eğitim sistemiyle bu sorunun önüne geçileceğine inandığını” söylemesi,
En nihayetinde Başbakan’ın öğrenci gençlere hiddet dolu talimatlar verip, bunu da sürekli gençleri zarardan korumak istemekle açıklıyorken, çocukların ölümüne, kadın öldürenlere, ölümlerde payı olanlara bu kadar sessiz, bu kadar yumuşak oluşudur.
*
2013 kadın cinayeti ile kapandı, 2014’e kadın cinayeti haberi ile girdik. Öyle sadece Pervari’de, Urfa’da, uzak illerde öldürülmüyor kadınlar. Bu yıl ilk haberi kentin merkezinden, İstanbul Şişli’den aldık. Ardından son 1 haftada beş kadın can verdi, halen hastanede yaşam mücadelesi verenler var.
 
Kadınlar adliye önünde ve hastane yoğun bakımında bile vuruldular.
 
Bütün bunların sorumlusu AKP’dir ve toplum sorumlulardan hesap soruyor. Ama ortada dolaşan iki tane efsane var;
 
1.   Kader’in ölümünden dolayı hepimiz sorumluyuz, utanmalıyız deniliyor. Bir soyutlama olarak böyle denebilir ama somut olarak hayır, hepimiz sorumlu değiliz. Türkiye’de bu soruna tepki veren toplum, kadın cinayetlerini durdurmak için mücadele edenler, AKP’nin kadın düşmanı politikalarına karşı birleşen kadınlar sorumlu değildir. Görevini yapmayan devlet, hiçbir dönemde görülmemiş biçimde kadının varlığı ve haklarına saldıran AKP ve bütün bunlar böyle oluyorken kadınların öldürülmesine ve AKP’ye karşı mücadeleyi gündemine almayanlar sorumludur ama. 
 
2.   Kadına yönelik şiddeti, “çocuk gelinleri” ve bu gibi toplumsal sorunları önlemek çok zor, yasaya rağmen önlenemiyor da önlenemiyor, konu çok yönlü, çok karmaşık deniliyor. Evet soyut olarak konu çok yönlü, hep “eğitim şart” ama bugün bu söylem kadınların öldürülmeyi adeta bir kader gibi kabul etmelerini sağlamak için kullanılıyor. Neden önlenemesin şiddet? Tabii ki kadınların ölümleri durdurulabilir; siz hele bir acilen alınması gereken siyasi tutumu alın, sonra kadın hakları için gereğini yapın, bakın bakalım ne oluyor?
Kadınların haklarına kavuşarak yaşaması hiç de zor değil, yeter ki bu ortaçağ kafasını bırakın. Ortaçağ kadınlar için, bir asır süren, geride işkenceyle öldürülmüş binlerce kadın cesedi ve bize dersler bırakan “cadı avları” demektir. O günün toplumu çalkalandıkça, güçlü olan kilise ve devletin kadın düşmanlığı, fanatizmle el ele vererek yüz binlerce kadını öldürdü.


Bugünün toplumu buna izin vermiyor, bunu bir anla artık AKP.