15 Temmuz sonrasında yaşanan süreçte, genel olarak insan haklarında olduğu gibi, kadın haklarında da gerileme var. Darbe girişiminin kendisi –güvenlikçilerin “meta-şiddet/meta-terör” olarak tanımladığı biçimde- çok yüksek bir şiddet dozu içeriyordu. Bu aşırı şiddetin doğrudan kadınlara yansıyacağından endişe ediyorduk, yazık ki öngörümüz doğrulandı. Kadın cinayetleri arttı. Sadece sayısal olarak artmadı, nitelik/biçim değiştirdi, barbarlaştı.
Kadınlar yakılarak, başları ezilerek, evlerinde bomba patlatılarak,işkence edilerek öldürüldü. Sonuçta tarihte tüm olağanüstü ve çatışmalı dönemlerde olan oldu; tarihi en eski eşitsizliğe maruz kalan kadınlar vuruldu.
Toplumda büyük çalkantıların olduğu ve şiddetin önünün açıldığı dönemlerde ezilene şiddet artar öte yandan bununla kalmaz kadınlar yaşadıklarını; sorunlarını dile getiremezler, hak aramaları zorlaşır.
Bu, bir tür OHAL kısır döngüsüdür.
Şiddet bir gözdağı gibidir. Orada asılı bir silahtır. Kadınları boyun eğmeye zorlar.
Sonra görünen her silahın patladığı gibi, patlar. Şiddet şiddeti doğurur.
Ama kadınlar susar mı? Konumuz budur.
*
Her gün lanetli ölümlere uyanıyoruz. İnsanlığın yüzü yerden kalkmıyor. Gerçekten yaşadığımız dekadansı ölçmek istesek, ölçümü mümkün değil. Çünkü şairin dediği gibi “bu ülkede her şey olabilirsiniz ama rezil olmak mümkün değil”.
Bu havada sürekli “uçurumdayız”, “dipteyiz”, çok fenayız yazıları yazılıyor, üzülüyor, öfkeleniyor, lanetliyoruz, duygusalız...
Ama bu çözüm müdür? Konumuz budur.
Serzeniş, hamaset, şişirme, lapacılık almış yürümüş… Ülkenin genel gidişatına dair akıl ile emek veren, gerçek analiz bulmak bile zor. Gençliğimizde Sovyetler Birliği dağılırken büyükler “daha durun bunun etkileri, yaratacağı felaket çok daha sonra görülecek” derdi, ne demek istediklerini tam anlamazdık. Yaşayarak öğreniyoruz işte; gerçekte bütün bu ateşten sorunların kaynağında, aklın yenilgisi var. Aklın bu kadar geriletildiği, değersizleştirildiği bir çağda, fikirden, emek vermekten ve o ideal uğruna mücadele vermekten uzaklaşmış olmanın, insanlığı nasıl bir felakete götürdüğünü görüyoruz.
Daha önce yaşanan kötülük deneyimleri tek başına öğretici değil. Hafıza kötülüğün yeniden üretilmesine engel teşkil etmez imiş. Barbarlığa dönmemizi önleyecek tek panzehir: her insanı eşit bir dünya vatandaşı olarak görmek ve bunu politik olarak seçmek. Kendimizden başkasını bu eşitlikten, bu anlamdan yoksun bıraktığımız her durumda hepimiz potansiyel barbarmışız, bilim böyle diyor.
Dünya çapında IŞİD, Türkiye’de 15 Temmuz darbe girişiminin kendisi ve ardından gelenler; bu irrasyonel savaş siyaseti de, bu barbarlığın; felaketin açık örnekleri. Buinsanların bir gelecek düşleri bile yok. IŞİD’e katılanlar üzerine yapılan araştırmalarda, hiçbirinde bir gelecek tahayyülü olmadığı tespit ediliyor. Zaten kendilerini patlatıyorlar diyeceksiniz. Ama neyin uğruna patlattıkları da belirsiz, yani o geleceğin İslam Devleti efsanesine bile rastlanmıyor. Keza 15 Temmuz darbecilerinde de geleceğe dair herhangi bir cümle duymadık.
TRT’de okunan metin, modernleşmenin aklından takiyye yaptıkları için sayılmaz. AKP’nin ise aklını başına toplamadığı sürece şu anda tek gelecek düşü; tek bir insanın halife kıyafetlerine kavuşup mutlu olması. Bunun için her gün insan öldürülüyor, insan.
Bu kadar akıldan uzak yaşanan ve Türkiye toplumunun hayatını mahveden gelişmelere aynı yoksunluk ile cevap verilemez. En azından mücadele edenler, apolitik sığ duygusallığı bırakıp, her gün hızla yaşanan karmaşık gelişmeleri akıl ile yorumlamaya, emek ile cevap vermeye yönelmelidir.
Karmaşıklığı reddetmek gerçeği reddetmektir.
Yaşadığımız bu gerçek belalarla, gerçeklikten kaçıp “edebiyat” bile olmayan “vicdan kuaförlüğüne” sığınarak baş edemeyiz.
*
Kadınlar ise bu zor günlerde hem susmuyor kısır döngüye teslim olmuyor hem de “duygusallıkla” değil gerçekliğe daha çok yaklaşarak cevap veriyorlar.Sanki bir temel iyi refleksle, zorluklar arttıkça mücadeleye katılım da, kadınların birbirini sahiplenme düzeyi de artıyor. Muhalif kadınlarda maalesef ki daha zayıf olan bu refleks, toplum nezdinde güçlü ve önemli bir imkan yaratıyor. Asıl olarak zeminde, tarihin akışında da önemli bir imkan var.Türkiye’li kadınların artık “yeni Havva” olmaları nesnel gerçeği, şu anda yaşadığımız korku salan dönemsel gerçekten büyüktür.
Başörtülü kadınları ayrı özneler olarak darbeye direnmeye, sokağa çıkaran da toplumun bu gerçeği; kadınların değişmiş olmasıdır. Yaşadığımız zorlukları yenmemizi de yalnızca bu imkan sağlayacak. Direnmeyi tecrübe etmiş birbirinden farklı çok sayıda kadının, öğrendiklerini kendi hayatları için kullanma yeteneği ile kurtulabiliriz.
Sadece feministlerin değil, toplumdaki farklı kadınların değişiyor olması yeni bir şeydir ve feminizm bu gibi yeni şeylerle ilgilenir. Kadınların yaşadığı sorunları yenmekte ilerlememizi sağlayacak bu gibi aralıklar, imkanlar arar. İşte biz de bütün bunlara yaslanarak kadınlara yönelen her saldırıya karşı cevap verebiliriz.
Artık tek bir sorunumuz yok. Türkiye meselesi dünya meselesi olarak yaşanıyor. Kadınların da bütünsel bir paket gibi birbirini etkileyen, kimi geriden gelen, kimi OHAL ile hayatımıza giren sorunları ve mücadele alanları var. Her bir hedefin menzili farklı ama mücadelesinin birlikte yürümek zorunda olduğu günlerdeyiz:
1. Türkiye’de kadınlar boşanmak istediği için öldürülüyor. Boşanmayı zorlaştıranlara karşı, bu kararı alan kadınların yanında zorlukları birlikte aşmak için,
2. Kadın cinayeti davalarında cezasızlığa neden olan indirimlerin kaldırılmasını düzenleyen “Özgecan Yasası” ve gündeme gelen idama karşı evrensel hukuku savunmak için,
3. “ Nefret cinayeti” teriminin yasada yerini alması, faillerin yargılanması ve hak ettiği cezayı ayrımsız alması ve LGBTT arkadaşlarımızın talepleri için,
4. Artan cinsel şiddete karşı “çözüm” diye sunulan insan haklarına aykırı “Hadım Yönetmeliğinin” uygulanmaması, cinsel suçlarda yapılması gerekenin yapılması; faillerin aklanmaması ve kadınların güvenliğinin her ortamda sağlanması için,
5. Artan, 9 aylık bebeğe bile uzanabilen çocuk istismarına karşı, faillerin ve tüm sorumluların aklanmayıp yargılanması ve hala netlik kazanmamış olan skandal AYM kararının iptali için,
6. Kadınların işsiz bırakılmasına ya da çalıştıkları işyerinde uğradıkları ayrımcılığın, mobbingin, tacizin son bulması için,
7. Başta “üreme sağlığı ve hakları” olmak üzere, kadın bedenine dönük müdahalelere karşı, kadınların kendi kararlarını özgürce uygulamaları için,
8. Kadınların önünü kapatan cinsiyetçi dil ve politikalara karşı, eşitliğin ve siyasette temsiliyetin sağlanması için,
9. Kadınlar için renkli elbiseden daha ötesi; hayati bir mesele olan laiklik için,
10. En çok kadınları vuran savaş ortamının ve ölümlerin durmasını sağlayacak savaş karşıtı mücadeleyi güçlendirmek için mücadele şart.
Kadınların öldürülmediği, haklarına kavuşarak kahkahalarla yaşadığı bir ülke ve bir dünya kurana kadar, omuz omuz olduğumuz dünyanın tüm kadınlarıyla, dünyanın tüm kadınları için yürüttüğümüz mücadeleye devam…
Gerçekten, “bu daha başlangıçmış”.