Hakan Öztürk / hakanozturk1871@gmail.com / 2014.01.02

 

Senelerce belli bir tarzda siyaset yaptık sol olarak.

Her türlü iyi özelliği edinebildiğimiz gibi, kötü huylar da geldi yapıştı bize.

Bu normaldir.

Ama bunları konuşmamız da lazım.

Mesela solcu insanlar nereye gitse masaları birleştirmeye çalışır. Masalar birleşse sohbet de birleşecek sanır. Bunu elli kişi için bile böyle düşünür. Bu birleştirme işinden kolektif dünyada bir ilerleme umar. Gerçek hayatta bunu yapamadıkça bunu masalarda arar.

Aslında çıkış noktası sosyalizmdir ama sonu biraz komik olur. Ben korkuyorum, bizimkiler bunu gittikleri düğün salonlarında bile yapmaya kalkacaklar.

Sol birlik ister, bütünsellik ister ya…

O nedenle bir grafik yapacak olsa örneğin, kolaj yapmaya tercih eder.

Bir gazetenin manşetini konuşsa, bütün konuları birleştirmeye çalışır. Manşet demek neşet eden, öne çıkan konuyu belirlemek de olsa, bunu yapar.

Yıllardır sol kendisini bir şeyleri sınıflamak ve bir öncelikler sıralaması yapmak görevinden azat etmiş durumda.

Hani Sezen Aksu’nun bir şarkısı vardı ya, “beni kategorize etme…” diye. Sol da kategorize etmeyi, birine yapılmış bir saygısızlık gibi görmeye başladı. O zamanlardan beri kategorizasyon yapmamaktadır.

Şimdi bizim arkadaşlar diyecek ki “bu da mı kabahat, bırak da insanlar kategorizasyon yapmayıversinler, ne olur yani bunu yapmasalar?”.

 

*

Solcular arasında bir tartışma yapılırken kimse kalkıp “ne dedin sen şimdi?” demiyor efendim.

Denilmeyince de olaylar ve kavramlar açıklığa kavuşmuyor. Birbiriyle çelişen ve bağdaşan kavramlar anlaşılmıyor. Birbirine saygılı, ve sevgi dolu, güzel sözlerle saatler doluyor.

Solcu insanlar düşünsel olarak çok rahatlıyorlar. Kimse az da olsa kendi söylediği kavramın politik riskini üstlenmiyor.

Öyle de söylüyorum, böyle de söylüyorum

Hiçbir yönü karşı karşıya getirmiyorum.

Şunu derken, bunu ihmal etmiyorum zinhar.

Paragrafın başında söylediğimi, paragrafın sonunda nötralize ediyorum.

Ne şiş yansın ne kebap.

Her müzik güzeldir.

Nabza göre şerbet veriyorum.

Kendime yakışanı giyiyorum.

Her şeyi yazıyorum, hoca doğru cevaba puan versin…

Olamaz diyorsunuz değil mi?

Bu laflar bu anlama geliyor olamaz. Göreceğiz.

 

*

Ben size durumu daha da açmak için şöyle bir örnek vereyim.

Lenin çeşitli durumları analiz ederken derdi ki, “çubuğu bu tarafa bükelim”.

Bunu Lenin söylemiş olmasaydı ve bunu bugün herhangi bir solcu arkadaşımız söyleseydi, mevcut sol ona ateş püskürürdü ateş.

Çubuğu yamulttun, denirdi.

Bir tarafa yamulurken öteki tarafı ihmal ettin, denirdi.

Zaten sen de bükülmüşsün, denirdi.

Denirdi oğlu denirdi.

Ama tuhaf değil mi? Lenin öyle konuşuyor ve yazıyor. Her seferinde kategorize ediyor ve belli bir kategoriyi daha fazla tercih ettiğini söylüyor. Bir sonuca vardığını ilan ediyor. Kendisini bağlıyor.

Çünkü devrimci bir insan sadede gelmek zorundadır.

O görüş de var bu görüş de var diyerek ancak kötü bir ders kitabı yazılabilir.

 

*

Mesela şunu düşünebiliriz. Bir politik hamle yapacaksak, bu hamleyi en zayıf halkaya yapmamız gerektiği de söylenir değil mi?

Bizler, şu anda her şeyi birbirine o kadar eşitlemiş durumdayız. Bundan o kadar memnunuz ki, bu yaklaşım tarzı çok eskilerden beri dile getiriliyor olmasa, sol bu lafı kabul etmez.

Ne der mesela?

Efendim, zincirin bir halkasını zayıflatıp öbür zincirlerini ihmal mi edeceğiz?

Zayıf halkanın peşine düşüp kalacak mıyız?

Ne demek tek bir halka! Bizim hedefimiz bütün zincirdir. Biz bütün zincire saldırmalıyız. Zincirin bütün halkalarını eritip yok etmeliyiz. Bütünsel devrimcilik, bütün halkalar teorisidir. Bize zayıf halka, şişman halka yoktur. Kim çıkarıyor bunları!

Nasıl da saydırıyoruz, değil mi?

 

*

Peki bu durum bir eklektik olmak hatası mıdır? Bence değildir. Çünkü insan bir sistematik kurma çabası içerisindeyken hatalar yapıp, yeterince iç bağlantılar kuramayarak eklektik olur. Bence eklektik olmak her şeye rağmen takdire şayan bir durumdur.

Ama hiçbir soruna, sonuçlandırıcı bir cevap vermemek…

Bundan kaçınmak. Bunun kolayına kaçmak. Bunun kolayına kaçmaya alışmış olmak. Senelerce böyle idare edebilmiş olmak, başka bir kusurdur.

Depolitize olmuş bir toplumun içinde, depolitize olmuş bir sol olmaktır.

Sorulara cevap verilemeyeceğinin söylediği bir tarihten yeni çıkmış, sorulara kesin cevaplar veremeyeceğini düşünen soldur.

Ama vermeliyiz.

Kesin cevaplarımız yoksa, niye giriyoruz bütün bu dünyanın zorluğuna. Yoksa cevabımız, yok deriz ve çekiliriz. Cevabımız yok ve çekiliyoruz demek, kelimenin tam anlamıyla çekilmektir. Mahsusçuktan olmaz. Cevaplardan çekilmek şişede durduğu gibi durmaz.

Cevap veremeyeceksek hep şarkı dinleriz, şarkı söyleyemeyiz.

Ki bestelere dahi ihtiyaç var.

 

*

“Her türlü görüşe saygılıyım, bunun nesi kötü?” diyorsunuz değil mi?

Ortaokulda bir arkadaşım evcil hayvanları sayarken “af edersiniz hocam inek, af edersiniz hocam eşek…” diye konuşmaya başladı. Hoca çocuğu durdurup, “evladım burada ders yapıyoruz af edersiniz maf edersinizi bırak, say şunları” demişti.

Fikirleri bir sonuca ulaştırmak, politik sorulara bir cevap vermek bir saygı, sevgi, aile terbiyesi, hukuk ve adliye konusu değildir.

Bir karara varmak gerekir. Ya herrodur ya merro.

Kararsız Kasım olarak siyaset yapılamaz.

Bunu niye bu kadar söylüyorum, başka konu yok mu?

Çünkü artık Gezi Direniş oldu. Yalanlar sökülüp atıldı. Önümüze geniş bir ufuk açıldı. Herkes kanaatini söylemeli.

Buna göre yürüyeceğiz.

Yürümenin bazı imkanları var.

Bu imkanlar paha biçilmez düzeyde değerli. Bu imkanlar altın değerinde. Bu altının tek bir tozu için bile tonlarca toprak ve çamurla boğuşuyoruz. Bunun bilincinde olarak, her imkanın ve ihtimalin kıymetini bilmeliyiz. Kıymetini bilmeyi getiren de aslına bakarsanız, boğuşuyor olmaktır.

Altın doğada külçe külçe karşımıza çıkmaz.

O sebeple yoldaşlar fikri yavaşlığı atalım üzerimizden.

Acele etmemiz lazım.

Bir o yana bir, bu yana bakıp bütün zamanımızı kaybetmeyelim.

İki cami arasında binamaz kalmayalım.

 

*

Bunda anlaşırsak, örgütlenme nasıl olacak? Örgütlenmeler kaça ayrılır? En şeker örgütlenmeler hangileridir hepsini konuşuruz.

O zaman konuşmamızın daha büyük bir anlamı olur.

Barika-i hakikat müsademe-i efkardan doğar, derler.

Gerçeğin ışığı fikirlerin çarpışmasından doğar.