“Dostları çoğaltıp düşmanları azaltma” yaklaşımı doğrultusunda öncelikle Rusya ve İsrail’le anlaşma yoluna gidiliyor. “Arkası da gelecek” şeklinde bir niyet beyanı da işitiliyor. Bunları hayata geçirebilmenin olanakları elbette ki var. Komşu ülkelerle ilişkilerin savaş geriliminden çıkarılması olumsuzdur denilemez. Eğer bilakis savaş istenmiyorsa, ilişkiler savaş ihtimalinden uzaklaştırılmalı.

Bütün gelişmelere rağmen bazı temel sorunlar orta yerde duruyor.

Diğer dünya ülkeleriyle ilişkiler iyileştiriliyor, gürültü patırtı seleri azalıyor ama ne yapmak üzere? Sorun bu. “Yurtta savaş, cihanda da savaş” stratejisinin, “cihanda savaş” bölümünün başarılı olmadığı kabul edildi. Kabul etmekten başka çare yoktu çünkü. Rusya, Türkiye’ye ait uçakların Suriye sınırlarını bir milim dahi geçmesine izin vermiyordu ve Rusya’yla her türlü ilişki bitmişti. ABD askeri unsurları YPG armaları takarak operasyona gider haldeydi. Almanya Ermeni Soykırımı’nı kabul eden bir karar aldı meclisinde. Suriye ve Esad’la ilgili pozisyon ise çok açık. Türkiye’nin uluslar arası siyasette kıpırdayacak yeri kalmamıştı.

İki pürüzlü nokta var. Birincisi Erdoğan, Suriye ve Irak’ta Kürt halkının yaşadığı bölgeleri “dünyada barış” kapsamına hiçbir zaman almadı ve yine almıyor. İkincisi “yurtta barış” yaklaşımını zaten ileri süren yok. Bu yaklaşım bir kenara Kürt illerindeki operasyonlar tüm vahşetiyle sürüyor. Batıya verilen mesaj ise ilk fırsatta Taksim’deki parka ve meydana el atılacağı yönünde. Erdoğan büyük bir hevesle Gezi Direnişi’nin rövanşını almaya hazırlanıyor. AKP yöneticilerini ve kitlesini cesaretlendirmek peşinde.

Erdoğan’ın yapmak istediği, dışarıyla anlaşarak ve anlaşmış olmanın gücüyle Kürtlere ve içeriye saldırmaktır. AKP rejimi dışarıyla savaşmanın sonuca ulaşmadığını ve maliyetinin çok yüksek olduğunu görmüştür. Buna göre de kendini adapte etmeye çalışmaktadır ama içeriyle ilgili kanaati farklıdır. AKP içeride çatışma ve kaos yaratarak oylarını yükseltebileceğini tespit etmiş durumda. İçeride kaos çıkarmanın, dışarıda savaşmaya oranla daha sorunsuz olduğunu düşünüyor.

İçeride kaos çıkarmanın, diğer ülkelerle sürtüşmeye oranla çok daha kolay olduğu doğru. Ne var ki içerdeki kaos sanıldığı gibi tamamen maliyetsiz ve her seferinde tekrar edilebilir değil. AKP rejimi Kürt hareketine dönük operasyonlardan her şeye rağmen arzu ettiği sonuçları alamadı. HDP’nin %90 civarında oy aldığı şehirlerde önemli bir direnişle karşılaştı. Bu, Kürt hareketinin daha önceleri kış koşullarında gerçekleştirmediği bir konumlanıştı. Bununa birlikte devletin baskı politikalarına karşı hareketin eylem yapabilme kapasitesi hiç düşmedi. Sonuç olarak Kürt direnişi ayakta kalması ve kendini sürdürmesi, AKP’nin yok saymaya çalıştığı “maliyettir”.

Erdoğan Kürt hareketinin de, Gezi Direnişi dinamiğinin de yarattığı ve yaratabileceği “maliyeti” her aşamada göze alıyor. Bütün dikkatimizi vermemiz gereken kritik nokta bu. Kürt hareketi kolay lokma olmadığını defalarca gösterse de; Gezi Direnişi güçleri onun tamir olmaz bir şekilde sarsmış olsa da tablo böyle.

Erdoğan’ın yargılanmamak için başkanlık rejimine, başkanlık rejimi için milliyetçi-dinci eğilimlerin yükselmesine, onun için de kaosa ihtiyacı var. Bu temel sebepten ötürü Erdoğan iktidarda olduğu müddetçe halka dönük kanlı saldırıların yaşanması kaçınılmaz.

Denilebilir ki, “dışarıda barış iken içeride savaş olur mu?” Benzer bir soruyu, Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök, “Hristiyan Putin’e, Yahudi Netanyahu’ya uzatılan el, neden iki Müslüman’a uzatılamaz ki…” şeklinde soruyor. Bu soruya düşünüp taşındıktan sonra AKP’nin vereceği cevap çok önemli. Şu anda verdiği cevap “dışarıda durumu sağlama aldıktan sonra içeride iç savaşı daha iyi yürütürüm” şeklinde gibi gözüküyor. Ülkedeki her türlü muhalefetin üzerine şiddetle gidilmesinden bunu anlıyoruz.

AKP’nin bu düşünüş zincirini bozacak ilk büyük gelişme 98 kilometre hattının altındaki Menbiç’in kuşatılmış olması. Menbiç eninde sonunda Suriye Demokratik Güçleri tarafından IŞİD’in elinden alınacak. YPG, Suriye Demokratik Güçleri’nin içinde ve o YPG Erdoğan’ın içeride ezmeyi planladığı Kürt hareketinin bir parçası. Menbiç’ten zaferle çıkmış Kürt hareketi her düzeyde güçlenecek ve kendine güvenini arttıracaktır. Bu konuma gelmiş bir odakla çatışmanın sürdürülebilmesi iyice zorlaşır.

Peki Gezi Direnişi’ni gerçekleştirmiş güçlerin durumu ne dersek, durum pek parlak değil. Gezi potansiyeli ülkede en üst düzeyde yürüyen çatışmanın gölgesi ve baskılaması altında kalmış durumda. Bütün bu resme rağmen, “Gezi yeniden direnebilir mi?” diye soracak olursak. “Her türlü seçenek ihtimal dahilinde” cevabını verebiliriz.

 Hakan Öztürk / hakanozturk1871@gmail.com / 2016.07.03