Mezuniyet töreninde “Diplomamız da tam kadınlığımız da” yazan bir pankartı taşımaktan neden bu kadar mutluluk duyulur ki? Bu fotoğrafı gören hiç de azımsanmayacak sayıda kadın ve erkek, baskı koşullarında bile bu fotoğrafı neden sevinçle paylaşır?

Çünkü Pamukkale Üniversitesi’nde ve son günlerde birçok mezuniyet töreninde genç arkadaşlarımız, ifade ettikleriyle mezun olmanın sevincine, topluma karşı sorumluluğunu yerine getiren bir insan olmanın onurunu eklediler. Tıpkı bugün bütün kuşatmaya rağmen kendilerini ortaya koyan “dağılarak birleşen” LGBTT bireyler gibi. Hepimizin yüzünü güldürdüler.

Aslında “Gezi nerede?” diye soran direnişçiye de, direnişe savaş açana da bir mesaj gönderiyorlar. İşte Gezi;  şimdi de ışıklı bir yıldız gibi liselilerin, üniversitelilerin mezuniyet törenlerinde, Onur Yürüyüşlerinde ve şehrin sayamayacağım birçok yerinde göz kırpıyor.

Kırpıyor ama göz kırpmakla kalmaması, “bağzı” sonuçlar üretmesi lazım. O, sadece bir ruh olsaydı bile kendine bir beden arardı. Kaldı ki ruh değil, Gezi, tek adam rejimine modern bir tarzda direnmenin maddi gerçekliğidir. Taksim’deydi, seçim sandıklarındaydı, merdivenlerdeydi, Onur Yürüyüşlerinde, kadın ayaklanmalarında, kahkahalardaydı. Mezuniyet törenlerinde hayalet gibi dolaşan, hiç azımsanmayacak sayıda gerçek insanın, gerçek özlem ve azimleridir.

Üstelik bu özlem iki defa dev karşılıklar buldu; 2013 Haziran’ında parkı, 7 Haziran seçimlerinde başkan yaptırtmamayı kazandı. Halen her iki kazanım da ağır tehdit altında ve insanlar parlayıp sönen işaretler vererek, buluşup birikecekleri bir büyük havuz arıyor.

Bu havuz “demokrasi cephesi” olabilir.

*

Türkiye tarihinde basın üzerinde ağır bir baskı dönemindeyiz, gazeteciler her gün ya tutuklanıyor ya da işsiz kalıyorlar. TV kanalları kapanıyor, kayyum atanıyor… İfade özgürlüğüne yönelik bu saldırıdan kadın haklarına dair haberler de payını alıyor. Kadınlar zaten bedelini hayatlarıyla ödeyerek bir tür ifade özgürlüğü mücadelesi veriyor - kendi hayatlarına karar vermeye çalışırken erkek şiddetiyle öldürülüyor- iken, bu baskı şiddeti bir başka boyuta sıçratıyor.

Kadınlar için her düzeyde gerilim artıyor, neredeyse hiçbir güvenli her kalmamış durumda. Şehirlerarası otobüste, üniversitesinin servisinde, giysi denemek için girdiği mağazanın kabininde, Beyoğlu’nda yol sorduğu en merkezi caddede, çalıştığı işyerinde, yaşadığı mahallede, kısacası olabilecek her yerde cinsel şiddet var.

Kadın mücadelesinin gücü ve toplumsallaşmış talepleri sorunların örtülmesini önlüyor ama basın kadın haklarını bir dönem önce olduğu gibi savunmuyor. Savaş ikliminin hâkim olduğu şartlarda, şiddeti aklamaya çalışan cinsiyetçi bir yaklaşım yeniden öne çıkmaya başladı.

Ana akım medya, gerçeğin üstünü örten tuhaf haberler yapıyor. Geçende CNN; “İŞİD’lı militanla birlikte olmayı reddeden kadınlar öldürüldü” diye bir başlık attı. İŞİD canilerini “militan” olarak adlandırıp sanki kadına nazik biçimde teklif götürmüş ve sonra da kadınlar onlar tarafından değil de faili belirsiz biçimde öldürülmüş gibi sunulan söz konusu olay; o canilerin tecavüzüne direnen 19 Ezidi kadının aynı kişilerce ; İŞİD tarafından diri diri yakılmasıydı.

CNN bu haberi neden gerçek adıyla vermiyor? Peki ben niye bunu anlatıyorum?

Çünkü bugün geldiğimiz düzey, daha önceki gibi cinsiyetçi olmayan haberciliğin nasıl yapılacağını, ya da kadın haklarını, LGBTT haklarını sakin sakin  anlatacağımız bir durum değildir. Bu fasıl geçti, şu anda bilmediklerinden değil, bu gazeteci müsveddeleri ne yaparlarsa bilerek yapıyorlar.  Yandaş medya şiddeti teşvik ediyor, ana akım normalleştiriyor. Ama bu sefer başka boyutta: artık şiddet uygulayan koca değil, İŞİD ayarında bir şiddet normalleştirilmek isteniyor. “Alışın” burada da karşımıza çıkıyor. Kadınlar bu şiddet düzeyine de alışsın, öyle mi?

Bütün bu gazeteci müsveddeleri, Cumhurbaşkanının bu tipte görüşlerine bile katılıyorlar, düşünebiliyor musunuz?

Manisa’da kadınlar, Ensar Vakfı’nın Yaz Okulundan çocukları korumak için, geceden sabaha nöbet tutup mücadele etmelerini bile görmezden geliyor bazısı. Korkularından hayatlarının hatasını yapıyorlar. Hadi başka konularda hizaya girmeleri olabilir de, çocuklar ya da yakılan kadınlar söz konusuyken bile böyle yapmaları büyük bir rezalet.

Geriye bir tek muhalif basın kalıyor. İyi ki varlar. İyi ki mücadelemiz var, Manisa’da bütün toplumun medar-ı iftiarı olan kadınlar var.

Kadınlara dair her konuda mücadeleye ısrar ve sabırla devam etmeliyiz. Bununla beraber İŞİD zihniyetinin Türkiye’deki cisimleşmiş hali olan bu zalim diktatörlüğe karşı mücadele etmediğimiz sürece, ipinden kopmuş gibi gelen şiddet bitmeyecek. Bu anlamıyla, gidişata itirazı olan herkesle ortak bir siyasal mücadele yürütebileceğimiz bir Demokrasi Cephesi, kadınlar için de şart.