Ahmet Kaya’nın bir şarkısında “beni bilimle anla, felsefeyle anla ve tarihle yargıla” diye seslenmesi hiç boşuna değildir. IŞİD’ın çocuklar için kurduğu kamplarda yasakladığı dersler aynen böyle; tarih, felsefe, sosyoloji ve psikoloji derslerini müfredattan silmişler. Akla ve tüm insanlığa düşmanlığın yanında herhalde IŞİD, kendisinin nasıl bir manyak olduğunu kimse anlayamasın, çözemesin istiyor. Bunları niye mi anlatıyorum? Bu yazıyı yazdığım saatlerde “bilişime çok kafayı takarsanız, kafayı sıyırırsınız” diyen adam; Binali Yıldırım Türkiye’nin başbakanı oldu.  Yıldırım’ın “kim daha düşük profilli?” zor yarışını kazanmasını sağlayan herhalde her şeyden önce budur; kafayı çalıştırma oranı sıfır olsun isteniyor. Davutoğlu kadar bile olmasın, hiç olmasın.

Bu başbakan ile bütün Türkiye toplumuna söylenen söz, IŞİD’tan farksız biçimde “aklınızı unutun” mesajıdır. Çünkü bizim hiçbirimizde olmayan o akıl, sadece bir tek kişide var; onun da “başkan” olması gerekiyor diyorlar…Bunu başarmak elbette kolay değil. İnsanın ne bedenini, ne de aklını yok etmek mümkün de değil. Bunu çağının modern teknolojileriyle deneyen Hitler bile yapamadı. Ama emin olun verilmek istenen mesaj budur ve sadece bu yol ile değil- özellikle Gezi’den sonra daha açık biçimde - her tür icraat ve izahat ile bize bu söylenmekte, moda deyimiyle “aklımızla dalga geçilmekte”. Şimdi başbakan ile resmen tamamına erdi.

“Düşük profil yarışı” haftasında, bu yolda birbirini tamamlayan başka “düşük profil” gelişmeleri de oldu. TBMM’ye dokunulmazlıkların kaldırılması gündeminin ve skandal bir komisyon raporunun gelmesi tesadüf değil.

*

Kadınların büyük tepkisine neden olan, kısa adıyla “boşanmaları araştırma” komisyonunun raporu bize ne anlatıyor? Öncelikle bu sadece bir komisyon raporudur, genellikle TBMM’de bir toplumsal sorun karşısında durumu kurtarmak için kurulan ve pek bir sonuç alınamayan komisyonlardan birinin raporu. Dolayısıyla şu anda yasalaşmamış öneriler getiriyor. Bu yüzden de baştan tepki vermek çok yerinde oldu. Aynı zamanda Türkiye’deki söz ettiğimiz gidişat bunu gerektiriyor. Yoksa aslında biz genelde Meclis’te komisyonların kurulmasını ve etkili olmasını isteriz. Ama bu koşullarda bu sefer, ne komisyonu ne de raporunu tanımıyoruz diyoruz. Komisyon baştan kendini belli etmişti. Kadın cinayetleri %1400 artmış, cinsel şiddet patlamış iken, bu dağ gibi sorunları değil, sadece %1,7 artan boşanma oranını dert edinmesi skandaldı. Tıpkı bugün her gün can kaybı yaşanan şartlarda, “demokratik anayasa yapalım” lafı ve komisyonları ne kadar yalan ise o kadar yalandı. Nitekim kuruluş amacına uygun bir rapor yayınlayarak, kadın ve çocukların kazanılmış ne kadar hakkı varsa hepsini bertaraf etmeye cüret etti. Bunu da yine klasik AKP metodu ile “müjdeler vererek” yapıyor: “güçlü aile” yaratacaklarmış, “boşanmalardan etkilenen çocukları koruyacaklarmış”.

Oysa rapor ile “bir kereden bir şey olmaz” diyenler artık “çok kereden de bir şey olmaz” diyor, çünkü çocukların, genç insanların onları istismar eden ile evlendirilmelerini -elleri kalem tutmuş- oraya yazabilmişler. Özellikle bu kısmı dikkat çekti ve çok normal olarak toplum bu saçmalığı anlayamadı. Anlatayım; burada klasik AKP şöyle demek istiyor, sanki en büyük mesele buymuş gibi bizzat kulaklarımla da işittiğimiz bir mesele anlatıyorlar: efendim 15-18 yaş arasında çocuklar kendi istekleri ile evlenebiliyorlarmış, ceza alınca ise kocalarının cezaevine girmesi nedeniyle kadınlar mağdur oluyormuş, gelip “biz mutluyuz, kocamı bırakın” diye yalvarıyorlarmış. Ne yapsın AKP de insanların mutluluğu için öneri getiriyor, biliyorsunuz kadınların mağdur olmasına zaten hiç dayanamaz ya kendisi.

Vallahi, AKP’nin sürekli bizimle alay etmeye çalışması sonucunda artık biz de bu noktaya geldik, alay etmeden konuşamıyoruz ama olayın kendisi çok acı aslında. Biz İsveç ya da ABD’de yaşamıyoruz, Türkiye gibi “erken yaşta evlilik” diye adlandırılan çocuk istismarı türünün çok yüksek olduğu bir ülkede yaşar iken, AKP’nin bu önerileri genç insanların cinsel özgürlüklerini savunduğu için yapmadığı aşikar. Asıl biz, şimdiye kadar hiç olmadığı kadar saldırı altında olan tüm hakların, tüm özgürlüklerin ve cinsel özgürlüğün mücadelesini veriyoruz. AKP’nin önerdiği metot ise şu; madem şiddete uğruyorlar, kadınlar da, gençler de evden dışarı çıkmasın, çıkarsa da başı bağlansın “beyinin izni ya da refakatiyle” çıksın. Bu bey, bu rapora göre kadının yanına yaklaşmadığı haklara sahip bir efendi. Buradan geliyoruz diğer bir önemli meseleye; kocası tarafından dövülen, belki de tasarlanmış biçimde öldürülecek olan bir kadın kardeşimiz üzerinden anlatalım:

6284 sayılı koruma kanununu “kadınlar istismar ediyor” diyerek kısıtlamaya çalışıyorlar. Kadına deniyor ki, bu yasayı istismar ettiğin için, ben sana –seni muhtemelen korumayacak o polisleri vermek için bile- kanıt getir diyorum. Kocanın evde olduğu yani şiddete maruz kaldığın saatlerde de gelme sakın, mesai saatlerinde gel. Ne kadar basit işte, sen o dayakları ye, ertesi gün mesai içinde kanıtınla gelirsin işte. Böyle diyorlar.

Bu örnek kadın kardeşimiz baktı olmuyor, boşanmaya karar veriyor. İşte o zamanda bu rapor diyor ki; kaç yıl evli kaldıysan sana o kadar nafaka veririm, çünkü sen bu hakkı da istismar ediyorsun. Boşanmaya çalışırken öldürülebilirsin, şiddet görebilirsin, yakınların zarar görebilir, gelirin olmayabilir, ciddi bir yoksullukla kalabilirsin ama bunlar ne ki, asıl bu memlekette “boşanmış mağdur babalar” var, çok mağdur oluyorlar, önemli olan onlar. Evet ciğerinizi biliyoruz sizin, bu akılları da muhtemelen komisyonlarınızın vazgeçilmez davetlisi bu densiz, nefret suçu işleyen ve ceza alması gereken dernekteki adamlardan aldınız. Ama gerçekten böyle yaptığınız çok anlaşılıyor…

Kadınların medeni haklarına saldırı sadece nafaka ile sınırlı değil, kafalarındaki resmi nikah, velayet ve miras hukuku ile ilgili kadına tanınmış ne kadar medeni hak var ise geri almak. Komisyon raporuyla aynı günlerde gazeteci Arzu Yıldız’ın, muhalif bir gazeteci olarak yargılandığı siyasi davada velayet hakkının alınarak “annelik”ten men edilmeye çalışılması da tesadüf değil. Ne kadar mantıksız değil mi? hangi çılgın annemizi ya da çocuğumuzu elimizden alabilir, şaşarım. Ama işte bu kadar mantıksız şeyleri deniyorlar. Özel önlem almak  gerektiren bu saçmalık için; boşanmaya çalışan,şiddet gören kadınları hepten yalnızlaştırmaları lazım. Bu yüzden de özel alandaki davaları-duruşmaları kadın örgütlerinin katılımına kapatmak istiyor, bunu da yine AKP klasiği ile “mahremiyete saygı” duyuyorum sahtekarlığıyla sunuyorlar. Geçenler de Bekir Bozdağ’ın “kadınla erkek arasında devletin ne işi var” sözlerinin devamı bu.

*  

Başa dönersek; her şey çocukların yüksek yararı içindi değil mi? Annesi korku filmi gibi bir hayata maruz kalan, kendi de istismara maruz kalırsa ona bu zararı veren ile evlenmesi önerilen çocuklar… Kadınlar için belki de onu öldürecek adamla uzlaşma önerenler, henüz erişkin bile olmayan çocuğa da evlenme öneriyor.

Bu rapor bu demek ey AKP’ye oy veren kadın kardeşlerim.

Yarın bir gün siz ne kadar evinize, çocuğunuza bağlı olsanız da başınıza bir hal gelebilir. Misal küçük Pamir gibi, çocuğunuz kaybolabilir, vs. İşte o zaman bile “yeterince anne olmadığınız” için yargılanabilirsiniz. Ve daha da önemlisi, bu rapor tüm modern haklara dil uzattığı için, siz de o hoş renkli başörtüleriniz ve giysileriniz ile o AVM’lerde dolaşamayabilirsiniz. Allah muhafaza bir yanlış laf etseniz, “makbul bir kadın”, “ iyi bir anne” olup olmadığınız sizin de sorgulanabilir.

Kadınlar ne yapmalı?

Rapor baştan sona çağ dışı olduğu için reddedilmeli, yırtıp atılmalıdır. Biz kadınlar, kendimize ve tüm kadınlara sahip çıkmalıyız. Kendine sahip çıkmanın esası; kadına oy hakkı, eşit ebeveyn hakları ve boşanmanın yanı sıra serbest seçimle dayalı evlilik, kız-erkek karışık eğitim, işyerinde ayrımcı çalışma biçimlerinin ortadan kaldırılması gibi temeller gerektirir. İşte bu raporun anlamı da özetle budur: bu temelleri, kadınların en temel modern haklarını ortadan kaldırmaya çalışılıyor. Özetle kadınların ceza hukukundan, medeni hukuka kazandığı tüm haklara saldırıyor.

*

“Aile” ayrı, “kadın” ayrı, “çocuk” da ayrı varlıklardır. Çocuklar “kadın” değildir, 6 yaşında evlendirilemez ve Nurettin Yıldız gittiği bütün şehirlerde kovulur bu yüzden.

Kadınlar “aile” değildir, ayrı bir öznedir. “Kutsal ve yüce bir varlık” ya da “cadı” da değildir. Erkekler ile aynı hak ve özgürlüklere sahip, kendi ayakları üzerinde duran eşit, ayrı varlıklardır. “Çiçek” de değiliz, haklarımızı yolda bulmadık, neredeyse ölümüne bir mücadele ile kazandık. Öyle işkembeyi kübradan atıldığı gibi, haklar Cumhuriyet ile beraber kucağımıza da verilmedi. Bu topraklarda Osmanlı’dan itibaren, modern feminizmin tarih sahnesine çıkışı ile birlikte mücadele eden kadınlar, bizim kuşaklar için şu anda kullandığımız haklarımızı kazandı. Şimdi bizim de bu hakları canımız pahasına korumak ve ileriye taşımak hem büyükannelerimize boynumuzun borcudur, hem de gelecek kuşaklara sorumluluğumuzdur.

Geldiğimiz nokta itibarıyla da bu görev Türkiye’deki tüm kadınlarındır. Biz her durumda direneceğiz, ben burada bir kez daha AKP’ye oy veren kadınlara sesleniyorum, kendinize ve çocuklarınıza sahip çıkmak için, hatta ailenize sahip çıkmak için de, haklarımız için direnmekten başka yol yoktur.

Aklınızı kaybetmeyin, başınıza toplayın. Başörtüleriniz de sizin istediğiniz tarzda kalsın…