Onlar kazanın doğurduğuna inanıyorlar ama kazanın ölebileceğine bir türlü inanamıyorlar.

 
Kimleri mi kastediyorum? Size çok üzülerek söylüyorum ki, solcu kardeşlerimizin kahir ekseriyeti.
 
Bir türlü kapitalizmin ölebileceğine inanamıyorlar. Yani büyük bir krize girebileceğini kabul edemiyorlar. İstediği kadar Amerika’nın kredi notu düşsün, istediği kadar Yunanistan iflas etsin, İspanya isyan etsin. Yok, yok. Müthiş bir kaybetmiş olma psikolojisi.
 
Diyorlar ki: 
- E kapitalizm krizlere girer hep.
İyi de insanlarda hep hastalanır ama hep parkinson olmaz. Fazla parkinson olamazsınız. Parkinson bünyeyi kuvvetlendirmez. Parkinson işin biraz sonunu anlatır. Zaten insan hiç hasta olmasa bile yaşlanıp ölür.
Fakat işte beni çıldırtan şey bu. Her konuda değişimden yana ve her şeyin değiştiğinden bahseden solcularımız için değişmeyen tek şey nedir biliyor musunuz?
 
Değişmeyen tek şey kapitalizmdir.
 
Peki, her şeyin değiştiğinden bahseden bu insanlar yığını için neden kapitalizm sabittir?
Kanaatim odur ki, solcuların çoğu modern kapitalizmi beğeniyor. Kapitalizmle sınıfsal ya da kültürel bir gerilim hissetmiyorlar. Olayı anlatabilmek açısından söyle söyleyeyim: Bizim ülkemizde solcu olarak kayıtlarda duran şahsiyetlerin çoğu şu Çiçek Çocuklar kadar kapitalizm karşıtı değildirler.
Onlar, birilerinin daha yüksek maaş almasını, bencilliği ya da güçlü olana yanaşmayı seviyorlar.
Kapitalizmin hiçbir kritik kalıbıyla hiçbir sorunları yok.
 
“Kapitalizm yıkılıyor” deseler “iyi de yerine ne gelecek” diye ilk bunlar kaygılanır. Kapitalizm bir sarsıntı yaşasın, kriz girsin istemezler.
 
Kriz mıriz yoktur diyen solcu müsveddelerine şaşırtmacalı bir soru sorayım mı?
Bakın bu soru,tam bir imzadan karakter tahlili. Solcuların asıl eğilimini kabak gibi ortaya çıkarıyor.
Sorum şu sol geçinen kardeşlerimize:
- Peki, kriz çıksın ister miydin?
Bakın hepinizi temin ederim ki ve yemin ederim ki bu solcuları gerçek cevabı, “aman çıkmasın”dır. 
Yıllardır solcunun solculuk namına konuştuğu şey kültür ya da kimlik meseleleridir.
Solcu şu tür kimlik konularıyla ilgilenir:
En sevdiği kimlik konusu eski şucu ya da bucu olmaktır. Yenisini sevmez iyi kimlik eski kimliktir. Solcu kimlik dediğin eskide kalmış olmalıdır ki bugün yaşanması gerekmesin. Önemli olan hiçbir şey yapmamak kaydıyla eski şucu ya da bucu olmaktır. Eğer somut koşulların tahlilini yapıyorsan, mücadele ediyorsan, kitap okuyorsan, örgüt kuruyorsan yozlaşmışsın demektir. Esas konu ne yaptığın değil neci olduğundur. O hepimize yeter.
Kimlikçinin tek bildiği şey hiçbir şey bilmediğidir o sebeple hep özüne döner. Bilmek ve akıl yoksa devreye “öz”ler girer her zaman.
 
Solcular yenildikleri zaman hep özlerine kaçarlar. Çocukluklarına dönerler. Akıllarına, emeklerine ve kendilerine güvenemezler. Öz annelerinin kucağına koşarlar. Oysa hayat tam oradan uzağa doğru koşarken başlar.
Bu sorun laik kimliğin peşine düştüğünüzde de çözülmez.
Alevi kimliğinizin peşinde, soluğu Alevi derneklerinde aldığınız zaman da sorun devam ediyordur.
Kadın olmanın özüne dönerek güya sadece kadınların kurtuluşu için çalışma yapmak da çözüm değildir.
Sadece Kürt meselesiyle ilgilenmek de.
- Marks, Yahudi derneklerine gitseydi olur muydu?
- Olmazdı.
Marks kütüphanelere, fabrikalara ve Uluslararası Emekçiler Derneği’ne gitmeliydi.
Biz de öyle yapmalıyız.