Fatma Şahin, son zamanlardaki konuşmaları içinde iyi sayabileceğimiz bir söz söylemiş: “mutluluğu çoğaltmalıyız”. Duyunca bile seviniyorsunuz çünkü kadınların büyük bir çoğunluğu mutlu değil ve bakan bunu görmüş nihayet diye düşünüyorsunuz.
Yanılıyorsunuz. Çünkü biliyorsunuz asıl Tayyip Erdoğan adeta kadınların bakanı ve maşallah bu göreviyle her gün ilgileniyor kendisi. Fatma Şahin ise kadınların değil ailenin bakanı. Bu sözü de o ailelerin içinde mutsuz olduğu için boşanmak isteyen kadınların, boşanmasını önlemek için söylüyor. Bakanlığın yeni çılgın projesi, boşanmak isteyen çiftler için ombudsmanlık kurarak, onları boşanmaktan caydırmak. Çok bilimsel araştırmalarına göre boşanan çiftlerin belli bir oranı yeniden eski eşleri ile evlendiği ortaya çıkmış. Mademki bazıları sonradan yine evleniyor bu kadın ve erkeklerin o zaman hiç boşanmasınlar diye fikir geliştirmişler.
Olmayan bir mutluluğu nasıl imal edecekler bunu bilemiyoruz ama görüyoruz ki lügatlerindeki “mutluluk” bu işte. Erişkin kadın veya erkeğin kendi kararı ne ise onu kurcalamak, yok saymaktan memnuniyet çıkaracaklar akılları sıra. Ne iyi niyetli bir çaba da diyorsanız eğer,
1. “Mutluluk” filmini izleyin. Orada kadınların “kaderi” ve bu kaderi değiştirmenin asıl mutluluk olduğu anlatılır,
2. Kendi hayatına karar verme hakkı en temel haktır ve zedelenmesi her seferinde mutsuzluk ve hatta sağlık sorunları yaratır. Ve gerçek bilimsel metoda göre bizi mutlu hissettiren başlıca şey; özgürlüğümüzdür.
3. Özgürlük öyle bir sihirdir ki, bedensel sınırlarımızı bile aşarız, çok peşinde olduğumuz bir ideal için bazen o kadar insanüstü bir emekle yoruluruz mesela ama gözümüz görmez, acayip sihirli bir kuvvet gelir üstümüze. İşte o özgürlüktür. Kendi kaderimizi kendimizin çizmesidir. Mutluluk budur.
4. İnsan bedensel sınırlarını aşabildiği gibi, biyolojik yapı nedeniyle, bir öze bağlı olmak nedeniyle değiştirilemez sanılan özelliklerini de aşabilir. Erkek doğası gereği şiddet uygulayan, kadın doğası barışçıl olduğu için şiddete maruz kalan değildir. Bütün roller toplumsal ve tarihseldir, bir. Kadınlar da her zaman barışçıl değildir, iki. Şiddet söz konusu olduğunda “insana ait” ve toplumsal olarak üretilen bir olguyu görürüz. Gücün ve egemenliğin kimde olduğuna bakar bu; erkeklerin ellerinde bulunan gücü, sistemli olarak kötüye kullanmasından köklü bir sistem üremiştir. Tarihin en arkaik sitemi; ataerkillik, kadınların yüzyıllar boyunca mücadele ederek kazandığı hakları ile aşınmış olsa da yaşamaya devam ediyor. Her gün kadınlar, erkekler tarafından öldürülüyor. Sistem deyince soyut ve uzakta anlaşılmaz bir güç tarafından değil; aynı evde, genellikle en yakınındaki somut erkekler tarafından her tür saldırıya uğruyor kadınlar.
5. Erişkin kadın ve erkeklerin kararlarına kimse karışamaz, bu tam bir haddini bilmezliktir.
6. Bu noktada bilimsel araştırmaya gerek var mıdır? Her gün yaşadığımız somut gerçek ortada; kadınlar boşanmak istedikleri için öldürülüyor. Hükümet ise çok temel bir hakkın, boşanma hakkının kullanılmasını kolaylaştırmak yerine zorlaştırıyor. O yeniden evlerine göndermeye çalıştığı kadınlar, belki de o evde sağ kalamayacaklar. Belki de onları ölüme gönderiyor ve kendi yobaz, bağnaz fikirleri yüzünden bunu dahi dikkate almıyorlar.
7. Boşanma hakkı bir toplumun medeniyet seviyesini gösterir oysa.
8. Ve eğer bilimsel araştırma sonuçları şart ise bunlar bizde de vardır; Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun derlediği verilere göre, kadın cinayetlerinde öne sürülen başlıca sebep boşanma, ayrılmak istemedir. Fatma Şahin’in hükümetinin kadınlara “mutluluk” değil nasıl zararlar verdiğinin açık verileri devlet kaynaklarında bile var: kadın cinayetleri, cinsel saldırı, kadın işsizliği, insani gelişim endekslerine bakınız. Hatta AKP’nin bu kadın düşmanı siyasetinin nelere mal olduğunu, Platform haritalarla ele almış, şiddet oranları yanı sıra erken evliliğin, işsizliğin nasıl artış gösterdiği il il, apaçık görünüyor orada.
***
Haritalarda mutluluk yok.
Mutluluk, kadınların mücadele ederek haklar kazandıkları anlarda.
Mutluluk; huzur, her gün hakkımızda konuşan başta başbakan olmak üzere erkeklerin bir susmasında ve bizi dinlemesinde.
Mutluluk gerçekten de o kadar zor ve ulaşılmaz değil, ayağa kalkıp haklarımızı aramaya başlamamızda.
Bu yıl 25 Kasım’da Türkiye sathında meydanlara akacak, bizi mutsuz kılan muhataplardan hesap soracak, haklarımızı kuşanacağız.
Ve o meydanlarda, gerçekten çok mutlu olacağız.