Durgun meclis başkanı bir anda canlandı ve “yeni anayasada laikliğe gerek yoktur” dedi. Laiklik konusu gündeme geldi. Solun bir kısmı çok doğru bir refleksle buna itiraz etti ve eylem yaptı.
Bu tabloya karşılık farklı eğilimler ortaya çıktı.
*
Birinci eğilim birçok gündemde rastladığımız gibi, bu genel olarak bir sosyalizmi kazanma ya da devrim mücadelesi olmadığı için önemli değildir, tutumunu benimsedi. Denilmek isteniyor ki eğer laikliği savunan eylemler asıl olarak düzen değişikliğini sağlamıyorsa dikkate alınmaz. Bu yaklaşım ister istemez “devrim olmayacaksa eylem yapılmaz” hurafesine kapıyı açıyor.
Oysa ki laiklik için, şehir merkezindeki bir park için, Kürt meselesinin çözümü için, YÖK’ün kapatılması için, başkanlık rejiminin engellenmesi için ya da kadın cinayetlerini durdurmak için mücadele edilebilir. Bütün bu gündemler asıl sistem değişikliğini yaratabilmenin tarihsel anına hizmet eder. Zaten o ana başka türlü gelinemez.
Ekim Devrimi’ni yapanlar da barış, ekmek, otokrasiye karşıtlığı, toprak reformu, ulusların kendi kaderini tayin hakkı temalarında bir mücadele yürüttüler. Zaten sadece üretim ilişkilerinin değiştirilmesi açık hedefiyle yapılan bir devrim yoktur. Devrim her seferinde çeşitli vesilelerle yapılır.
Rusya’daki devrim ekmek isteyen kadınların sokağa dökülmesiyle başladı. Ama onlar başlangıçta sadece kadınlardı ve evlerine götürecek ekmek istiyorlardı.
Birilerinin güya saf devrimden yana olduğu için laiklik mücadelesine dudak bükmesi temelsizdir. Laiklik dışındaki mücadele temaları gündeme geldiğinde, şimdi laikliği kuvvetle savunanların aynı geçersiz bahaneleri, tıpatıp aynı tutumla ve cümlelerle ileri sürdüğünü de söylemeden geçmeyeyim. Yarın öbür gün “devrim yapamayan” yeni gündemler geldiğinde bakalım laiklik için tereddütsüz eyleme koyulan arkadaşlar yeniden düşünecekler mi?
*
“Laiklik eylemi devrim getirmez, öyleyse yokum” birinci bap. İkinci bap ise “laikliğin elden gitmesine büyük güçler izin vermez, kaygılanmak ve eylem yapmak gerekmez, öyleyse yokum” oluyor. Büyük güçler kim?
Türkiye sermayesi, onun entegre olduğu uluslararası sermaye ve silahlı kuvvetler.
Bu yaklaşımda tehlikeli ve bilim dışı bulduğum bir yan var. Buna genel komplocu görüşlerde de rastlıyorum. Düşünme kurgusunda komployu esas alanların metoduna “komplo teorisi” demekten korkuyorum çünkü gerçekten bir teoriye sahip olduklarını ve bunun genel kabul gördüğünü sanıyorlar. Evrim teorisi karşısında “yaratılış teorisi” gibi. Aslına bakarsanız bilim diye bildiğimiz literatürün içinde yaratılışla ilgili tek satır yok. Benzer şekilde marksist literatürde sınıf, ezilen ulus, kadın ve bunların teorisi var ama “komplolar” ve bunun teorisi yok. Kendini büyük bir gururla komplo teoricisi sayanlara duyurmak isterim.
Uluslararası sermaye Suudi Arabistan’la bile “entegre” olabiliyor. Hatta o ülke Ortadoğu’daki baş müttefik konumunda. Benzeri diğer ülkeler de müttefik. O nedenle uluslararası sermayenin laiklikten vazgeçen
Türkiye’yle fazlaca bir problemi olmayabilir. Aynı husus Türkiye büyük sermayesi için de geçerli. Sermaye sınıfı laikliği savunmayabilir ya da savunamayabilir.
Başka büyük güçler savunsa da savunmasa sol işçi sınıfının hedefi olan tüm gündem maddelerinde militan bir mücadele verir. Bu gündem maddelerini ele alarak bir mücadele deneyimi ve birikimi elde eder.
Bekleyip bekleyip, ufuktan bir güneş gibi doğuvermez. Diyelim ki son büyük vuruşu yapabilmesi için sarsıcı çok fazla vuruşu yapmış olması gerekir. “O iş tamam sen git yat” diye devrim stratejisi olmaz. Devrim hamlesi diğer gündemler esnasında yata yata büyümez.
*
Üçüncü bap ise “sömürü ilişkilerinin devam ettiği koşullarda laiklik zaten önemli değildir”. Olsa da olur olmasa da. Özcesi, fark etmez.
Bazen sevimli bazen de gerçekçilikten uzak bulduğum bir söz var. “Dans edemeyeceğim bir devrim istemiyorum” diye. Devrim yapabilecek kadar bir gücü düzenin karşısına dikip savaşabildiğimizde, büyük kayıplar da verdiğimiz günleri yaşıyor olacağız muhtemelen. En sevdiğimiz insanlar yitip gidecekler belki bu davanın sert dalgalarında. Gözyaşlarımızı silerken dans edebilecek miyiz bilmiyorum? Ama devrimden çok az vakit sonra mutlaka dans edeceğiz. Dilerim halay dışındakileri de deneriz.
Konuyu daha fazla dağıtmayayım.
Devrim yapmaya niyeti olanlar için her vakit dans edilip edilemeyeceği bile bir sorun alanıdır. Buradan yola çıkarsak laik olunup olunmayacağı ihmal edilmesi mümkün olmayan bir başlıktır. “Bu ve benzeri başlıklar hedeflerimiz arasında yer almayacaktır” denilemez.
Sömürüye son vermenin yanı sıra; ulusların eşitliğe kavuştuğu, kadınların özgürleştiği, doğanın tahrip edilmediği ve laikliğin geçerli kılabilecek bir devrimi istemeliyiz.
Sıcak bir günün sonunda, serin ve parlak yıldızların altında dans etmeyi de…