Bu devletin kendinden bile devletçi gazetesinin “Hürriyet” olduğunu hep birlikte bir kez daha gördük.

 

Şahin 1 (İdris Naim) ile Hürriyet aynı kafadalar; ikisi de bütün ırkçı saldırılara “teröre” en güzel cevabı halk verdi diyor, linç siyaseti yapıyorlar.

 

Derken aralarına büyük bir hevesle Şahin 2 (Fatma Şahin) katılıyor. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı olmak gibi, başı sonu belli olmayan bir bakanlığın birbirine eklenen kadın cinayetleri başta olmak üzere, seksen tane çözüm bekleyen meselesi var iken, işini gücünü bırakmış, cenazelere ırkçılığı kışkırtmak için koşuyor. Başsağlığı için değil.

 

Doğrusu ya, görevini pek de inandırıcı yapamıyor; hani şehirlerin kurtuluş günleri olur, orada temsiller yapılır, çoğu kez de çocuklar gençler canlandırma yaparlar ya, işte aynen o ortaokul çocuklarına benziyor, parmağıyla ”Onlar çok minik” diye çocuk cenazelerini işaret ederek ağlarken.

 

Fatma Şahin, şahinlikte eşbaşkan bakanımız, 

Gaziantep’te törende kaldırdığın o parmaklarını bir kere bile kadın katillerine aynı hırsla kaldırdın mı?
Kadınlar “çok minik” olmadıkları için kaldırmadın diyelim.
Uludere’de F-16’larla parçalanmış minik bedenleri niye işaret etmedi parmakların?
Çekin o parmaklarınızı.

 

Gaziantep’te ve Uludere’de otuz küsur yıldır ya oyun oynarken, ya öyle kendi halindeyken öldürülen Uğur’lar, Ceylan’lar ve daha nice çocuğun masumiyetine ve kardeşliğine kimse dokunamaz. 
Bu linç siyasetinizde de başarısız olacaksınız bilin. 
Kardeşliği yok edemiyorsunuz;
Trafik kazasında, ecelin elinden askerleri kurtarmaya koşuyor Uludere’de Kürt halkı.

 

Bu halk, o sırada evinde barkında değil, F-16’larla mutlak biçimde ölen çocuklarının mezarının başındaydı o sırada. Ve biliyor musunuz, katliamın sorumluları için halen dava açılmamış iken, katliam sonrasında kaymakama yapılan saldırı için “tam olarak adam öldürmeye teşebbüsten” dava açılıp karara bağlanıyor olduğunu? Yani Uludere halkı deyince bir duracaksınız; “F-16’ya beraat, yumruğa öldürücü silah” muamelesine maruz kalan ve bütün bunlara karşı adalet nöbeti tutarken yardıma koşan bir halk bu.

 

Tam olarak şu; kendi türdeş varlığını; insan olduğunu unutmayan bir halk.
Bunları yazmaz Hürriyet. AKP hükümet olduğunda, ilk döneminde, her tür hizmet alanına “insan odaklı hizmet” sözü ve iddiasıyla girmişti, hatırlıyor musunuz? Sonra nerede öyle dediyse tam tersini yaptı. Hürriyet’in de insan olmakla ilgili anlayışı da tam böyle.
İnsanlığın türdeş varlığını yok etmeye çalışmak çok beyhude bir çabadır.
Tarihin tekerleğini tersine döndürmeye çalışmak gibi.

Bu yüzden bu son linç siyaseti de tutmayacak, tutmuyor.

 

Aslında AKP “Cumhuriyet mitingleri” gibi olsun istiyor, olmuyor. Halk istediği gibi akmadıkça alanlara, faşist kışkırtmalarla sivil faşistleri Kürt halkının, Alevi halkının üstüne sürüyor. BDP binaları yakılıyor, her gün başka bir bölgede Alevi halkının evleri işaretleniyor. 
Gelin görün ki davulcuyla, sivil polisle, sivil faşistle baş başa kalıyorlar. 
Buna karşılık, ırkçı saldırılara karşı ise her seferinde binlerce insan yürüyor; BDP binaları yakıldıkça, Alevi halkına saldırıldıkça metropollerde ve Kürt illerinde binlerce insan kardeşliği kuşanıyor. 
Sokaklar tam olarak AKP’nin yanlış yolda olduğunu kanıtlarken, onlar ise siyaseti bir kağıt meselesi haline getirmiş durumdalar.

 

Şu anda Türkiye siyasetinde kağıtlar konuşuyor; fezleke, mutabakat metni, başbakana mektup. 
Fezleke ile dokunulmazlığı değil BDP’li vekillerin düşüncelerini öldürmek istiyorlar, bu da nafile bir çaba. 
CHP başbakana mektup yazıyor, aynı saatlerde başbakan zirve toplantısı yapıyor. Cumhurbaşkanı hastaneden kalkıp geldiğine göre durumlar bu derece kritik ama meclis hala toplanmıyor, tiran Başbakan, Cumhurbaşkanı ve Genelkurmay ile toplanıyor ve meclis toplansın önerisi yapan ana muhalefet partisi, önerisinde direneceği yerde mektup gönderme bölümüne geçiyor. Bu da nafile.

 

Mutabakat metni için ise benim bir şey dememe lüzum bile kalmadı; daha kendileri mutabık olamamış ki, Bülent Arınç “muhatabı bile belli değil” diyerek metni hızla geçersiz kıldı zaten. Bu da nafile.
Bu nafile kağıt siyasetini bırakın, gücünüz yetiyorsa gerçek siyaset yapın.