Korku filmlerindeki en kötü aşamaya doğru ilerliyoruz. Hep birlikte bir arkadaşımızın şehirden uzak evine gittik. Fakat maalesef o arkadaşın seri cinayetler işleyen bir katil olduğu ortaya çıktı. Hepimiz elindeyiz. Kimimizi öldürdü, kimimizin dizkapaklarını kırdı, kimimizi bağladı. Bazıları korkudan tir tir titriyor, bazıları ağlıyor. Her yer kan revan. Telefon kırık, elektrikler kesik, arabanın anahtarlarını fırlatıp attı.

Durum çok vahim. Biliyorum ama sırt sırta bağlanmış iki kişi nasıl kurtulacaklarını sakin sakin konuşmak zorunda. En azından onlar akıllıca davranmalı. Yoksa olay kimse sağ kalamayacak şekilde bir katliama dönüşecek. Zaman azalıyor.

*

Bir politik akımın hiç mi iyi bir özelliği olmaz?

Yok arkadaş.

Akıl yok, vicdan yok, bilgi yok, ahlak yok, yöntem yok, kural yok.

Milliyetçilik had safhada, mezhepçilik had safhada. Hukuksuzluk, yolsuzluk, kan dökücülük sınırsız.

45 çocuk tacize uğramış hala çıkıp kürsülerden kurbanlarına sinirlenen katiller gibi, ağızlarından tükürük saçarak bağırıyorlar. Ar etmek diye bir vasıfları yok.

*

Türkiye’deki yargıyı felç ettikleri için Reza Zarrab denilen mahlukat ABD’de yargılanacak.

Yargılayamadığımız için başkalarının bizim elimizden alıp bizim yerimize yargılaması ne kadar yüz kızartıcı.

Yargılayabilmelerimiz nedense hiç yerli ve milli değil.

Hiç yurt yargısı sever ve ister değiliz. Şimdi oturup bir karanlık adam nasıl yargılanırmış onu izleyeceğiz. Tarih de bizi izleyecek ve kayıt altına alacak bu şekilde.

Yer yarılsaydı da yerin dibine girseydik.

*

İçişleri bakanı buçuk yüzdeler, buçuk vakitler veriyordu ama Diyarbakır, Cizre ve Nusaybin gibi yerlerdeki meseleler çözülmedi.

Sessiz bir aydınlanma olur her yeri sallayan gök gürültüsünden önce.

Artık yapılan bilindik gösterilere katılan gençler çok az oluyormuş.

Acaba AKP’li aklı evveller bunu biliyorsa ne diyorlar? Bence bir kısmı o kadar şuurunu kaybetmiş ki buna seviniyor olanları vardır. Anlayabilmek denilen mevhumdan o kadar kopmuş durumdalar. Algı operasyonu, algı operasyonu deyip duracaklarına biraz kendilerine anlama operasyonu yapabilseler durum değişebilir.

Eylemlere gitmeyen Kürt gençleri nereye gitmektedirler?

Ve oralardan ne şekilde döneceklerdir?

Bir düşünelim abiler…

*

Benim kendime göre yaptığım çıkarsamalara kimse inanmıyor değil mi?

Neden? Çünkü ben solcuyum. İdeolojiğim. Objektif olmam mümkün değil. Politik örgütlerin mücadelesinden yanayım.

Zamanın ruhunu yakalayamadım. Makbul biri değilim.

Hepsi kabul.

Bütün bunlara rağmen size bir şeyi söylemek istiyorum.

Hani belli bir vakit geçtikten sonra sağcıların bile kabul edilemez bulduğu bir Diyarbakır Cezaevi uygulaması var. Tarifsiz acıların ve ölümlerin yaşandığı.

Ne deniyordu o cezaeviyle ilgili olarak?

O cezaevinden tahliye olanlar bir daha şehirlere geri dönmedi, deniyordu.

Bunu ben söylemedim. Herkes söyledi. Böyle bir sosyolojik-siyasal gerçek yaşandı bu ülkede ve Kürt sorunu başka bir boyuta sıçradı.

*

Şimdi size şunu soruyorum?

Sizce yerle bir olmuş, bodrum katlarında insanlar öldürülmüş Sur, Cizre, Silopi, Nusaybin kaç Diyarbakır Cezaevi eder? Bu kadar çok Diyarbakır Cezaevi hangi toprağa, hangi gökyüzüne sığar?

Hakan Öztürk / hakanozturk1871@gmail.com