İnsan her şeye alışır diye düşünüyorlar.

Evet, insanın yaşadığı koşullara uyum sağlamaya yönelik muhteşem bir yeteneği vardır.

Ama bu insani özellik ile şu anda Türkiye halklarına dayatılan ölüm denizine alışmanın hiçbir alakası yok.  İnsanın zor zamanda ayakta kalmak için aklını ve yeteneklerini kullanmaya dayalı iyi meziyetini de – hep yaptıkları gibi- suistimal ediyorlar.

Aslında bize “alışın” diyenlerin, memleketi bu hale getirenler kendileri olduğu için böyle demekten başka çareleri de yok. Kendi devamlılıkları için yaşadıklarımızı normalmiş gibi göstermek zorundalar.

Ama bu gidişat insanlığın normal bir şekli değildir.

Kürt şehirlerinde tankların gezmesi ve halkın evinin başına bombalar yağması,

Batıda metropollerde her hafta patlayan bombalar, can veren insanlar,  

Ege denizinde her gün yeni bir Alan bebeğin kaybolması,

Dört bir yanda ölüm olması normalleştirilemez.

*

Savaşın ve ölümlerin gölgesinde 8 Mart Dünya Kadınlar Günü geldi geçti. Türkiye’nin siyasi gündeminin bütün olumsuz sonuçlarını doğrudan yaşayan cinsiyet olarak kadınlar, bütün bunlara rağmen 8 Mart’ı aslına layık bir direniş ile karşıladı.

Hem Türkiye’nin her yanından, hem de metropollerde yasaklanmaya çalışılan alanlarda güçlü eylemlerle, bu gidişata direneceğini ilan etti.

Son yıllarda hep olduğu gibi bu sene de, kadın cinayetleri gündemdeydi. Ancak bu yıl kadınların özgürlük mücadelesinin başka bir önem kazandığı fikri de,  yapılan resmi açıklamalar ile tam olarak doğrulandı.

Kadınlar hak ve özgürlükleri için direndikçe, başta Cumhurbaşkanı ve ailesi olmak üzere, başbakan ve ailesi, Aile Bakanı ve elbette bu takımın ayrılmaz elemanları olan din görevlileri, AKP milletvekilleri, yetkili yetkisiz bir sürü şahıs, bu sene 8 Mart’ta gerçek fikirlerini açık ve net olarak ortaya koydular.

Kadınların yaşadığı tüm sorunlardan hak ve özgürlükleri sorumlu tutup, “harem” önerisi getirmeye bile cüret ettiler.

Cumhurbaşkanının yıllar önce kadınların eşitliğine karşı başlattığı saldırıyı, bugün utanmadan harem savunmaya kadar vardırmış durumdalar. Ve Anadolu’nun farklı şehirlerinde kadın siyaseti konuştuğunuz oturumlarda, ne yazık ki bu densizlik de karşınıza çıkıyor. Aynı zamanda buna direnenler de ortaya çıkıyor,  tam bir Türkiye tablosu; hak ve özgürlükleri için direnen kadınlar ve bu konuda kafası karışıklar var.

Elbette tartışılması bile meşru olmayan, teklif dahi edilemez ve normal olmayan bu “harem” yaklaşımına cevabın ı veriyor, “ne münasebet” diyoruz. Ama olay bundan ibaret değil ve sadece orada kalmıyor. Bizim göremediğimiz bu  “ecdad”, “fıtrat” “fetva”  gibi sözlerle örtülmüş, kaplanmış bir yerlerde, bu IŞİD’in bakış açısından farksız yaklaşım bizzat uygulanıyor.

Son bir hafta içinde kadınların ve çocuklar ile ilgili cinsel istismar haberlerine bir bakın. Kadın cinayetlerinde “boğazını kesmek” gibi İŞİD yöntemleri artarken, bir yandan da her taraftan sağanak gibi cinsel saldırı haberi geliyor. Ensar Vakfından, Keçiören İmam Hatip Lisesi’ne, Aydın Nazilli’de bir ortaokuldan, Balıkesir’de bir liseye, Erkan Petekkaya’dan Füsun Demirel’e ve onu savunan herkese saldıran trollere kadar her taraf, taciz ile istismar ile dolu.

Kendi eliyle AK trol yaratıp besleyenlerin yarattığı dünya bu. O trollerin ağza alınmayacak cinsiyetçi küfürlerini birileri de gidip uyguluyor işte. En rahat uygulayanlar da üzeri “fetva”, “dindar nesil” , “kutsal aile” ve benzeri örtülerle kaplanmış olanlar.

Ve bilin ki bütün bu hak ve özgürlüklerimize saldırılar daha da fazla olmuyor ise, biz kadınların mücadelesi sayesindedir. Memlekette kaldığı kadarıyla bir hukuk, özgürlük, laiklikten söz edilebilmesi, bu 8 Mart’ta ve daima yürüttüğümüz mücadele yüzü suyu hürmetinedir.

Eğitimden adalete, her alanda toplumun sosyolojisini değiştirip her gün kadın düşmanlığı tohumu ekenlere karşı direnmez isek her şey çok daha vahim olacak.

Bunun bir felaket tellallığı olmadığı artık bütün görüngüleriyle ortadadır.