Hakan Öztürk / hakanozturk1871@gmail.com / 2013.10.22

 

Alain Badiou memlekete geldi.

Aman efendindim o ne paneline koşmaklar. O ne kürsünün arkasına bile oturmalar. Gören de diyecek Türkiye’de marksizm şahlanıvermiş.

Tam bir Film Festivali havası. Dostlar, kankiler alışverişte etkinlikte görsün.

Sakın kaçırmayalım, söyleşi yapalım.

Herhalde Badiou tamamen bizim görüşlerimizi tasdik edecektir. “Aferin çocuklar aynen devam edin” diyecektir. Hiç bozmayın. Bu işte abi yaa.

İstanbul’u nasıl buldunuz?

Önemli olan sevgi-saygı dimi hocam?

Sınıf olayı bitti yani, hani, mesela, sizce de öyle mi?

Sınıf sıkıntısı, şeyi var mı yani?

Hocam biz devrimimizi kendimizde yapsak olur mu acaba? Hiç çıkmasak…

Örgütlerde acayip egolar var, o nedenle gitmiyoruz. Sizin gibi dünya çapında bir felsefeci nasıl olabilirim acaba? Ne kadar sürede olabilirim? Uzun sürer mi yanı?

 

*

Kılıçdaroğlu bile gitmiş panele.

Onun böyle bir ortamda bulunmasını çok sempatik buldum. Çok az rastlanır bir davranış.

Bununla birlikte kesinlikle birazcık da olsa okuması lazım diye düşünüyorum.

Yemin ediyorum bir kitabını bile okusa konuşmaları düzelir.

Hacı hacı olmaz gitmekle Mekke`ye, dede dede olmaz gitmekle tekkeye.

Sadece dinlemek yetmeyecektir.

 

*

Ben gidemedim ama eminim yeminli sosyalizm ve örgüt düşmanı dönekler gitmişlerdir etkinliğe.

En önlere yerleşmişlerdir.

Küba’ya giden MHP’li Mehmet Gül gibi.

O nasıl bir kültür sevicilik, o nasıl bir teori sevicilik.

Aslına bakarsanız Türkiye’deki sosyalistler de hep şu Alain Badiou gibi olsa ne güzel olurdu. O zaman hayatta bırakmazlardı mücadeleyi.

Bakınız ne kadar tonton bir adam.

Bizdekiler öyle mi ya?

 

*

Bakınız ben size şöyle söyleyeyim:

Değil Badiou’yu, Karl Marks’ı, Ernesto Che Guevara ve hatta Albert Einstein’ı getirseniz düzelmeyecek bir tabakayla karşı karşıyayız memlekette.

Bunlar bir kısım liberal-anarşist olarak; bir kısmı ulusalcımsı-statükocu olarak ve bir kısmı da kültürel kimlikçi-başka bir şey istemezimci olarak her yeri yosun gibi kaplamış durumdalar.

Yok gazetelerde duranı, yok paralı “proje”lerden nemalananları, yok loncalarda yer kapmış olanları, yok üniversitelerde unvan peşinde koşanları…

Tam anlamıyla taşlaşmış bir ulema sınıfı.

Matbaa bulunsa kullanmaz.

Fransız İhtilali olsa dönüp bakmaz.

Herkese yenilse de yeniçeriye toz kondurmaz.

Sonuç olarak:

Osmanlıyı at yıkar, Türkiyeliyi inat.