Ne yapmalı, bu iş nasıl olacak diye düşündü, bilemedi.

Başbakan “en az üç çocuk diyor”, Arınç “ben öyle demiyorum” diyor, SGK’nın kadın olan başkanı “beş çocuk olması lazım” diyor. Hangisine inansa?

Üçüncü çocuk olduktan sonra evde para yetişmiyor, çalışmak istiyor. İş bulamıyor eve dönüyor, televizyonda başbakanı görüyor; G-20 zirvesinde kadın istihdamının ne kadar önemli olduğunu anlatıyor, diğer ülkelere fırça çekiyor. Demek ki iş var da ben bulamıyorum deyip, araştırıyor. Türkiye’nin kadın işsizliğinde dünyanın önde gelen ülkelerinden olduğunu, bir tek Afrikalı kadın kardeşlerini geride bıraktığını öğreniyor.  Bu nasıl iş bir anlam veremez iken, bir iş bulup çalışabilirse doğum iznini daha uzun kullanabileceği yeni bir yasadan söz ediyorlar, seviniyor. Ama daha yasanın “y” harfini duyar duymaz patronlar itiraz ediyor, bu şekilde kadın çalıştırırsam zarar ederim, ben de sadece erkek işçi çalıştırırım diyorlar. Ne yapmalı diye düşünürken kadın kardeşimiz, bu kez devletin televizyonunda, gönül adamı kimliğiyle bir avukat,  konuşuyor. Haktan hukuktan bahseder, bu benim içinden çıkılmaz hale gelen çalışma hakkımı anlatır belki diye beklerken; “Çalışan kadından bahsediyorum… Kocasına muhtaç değil ama elin adamının, patronunun hizmetinde olmayı haysiyetine uygun buluyor. Kocasının emrinde olmayı haysiyetine uygun bulmuyor.” sözleriyle yüzü alev alev yanıyor.

Ekmek parası kazanmak ne zaman haysiyetsizlik oldu? diye öfkeyle sıçrıyor artık yerinden.

Türkiye’de kadınlar tam da bu nedenle, çalışmadıkları, ayakları üzerinde duramadıkları için bu kadar kolay öldürülürken, kadınlar çalışmasın demek, kadınlar öldürülsün demektir. Bu sözler her şeyden önce cinayete azmettirmektir. 

 Açıkça Anayasa’ya aykırı, kadınlara hakaret eden bu sözleri duymak için mi, öldürülmek için mi vergi veriyor, TRT’yi yaşatıyorum ben? Yeter artık diyor.

Ve bal gibi anlıyor her şeyi.

Düşünce suçundan dolayı cezaevleri tıka basa dolu bir ülkeyi yöneten AKP, İnançer’in daha önce hamilerle ilgili sarf ettiği ayrımcı sözlerine “düşünce özgürlüğü” demişti, hatırlıyor. Cezasız bırakılan bu adam şimdi “Ben eş demem. Eş yoktur, eşitlik yoktur. Ben karımla, çocuğumla eşit değilim. Eşim değil, zevcem olur. Karı da kurumsallığı anlatmak için kullanılır” diye konuşabiliyor.

Bu sözler, din istismarı filan da değil, tarihi kadınların siyasal haklarını aldığı 18. Yüzyıldan çok önceye, neredeyse İslam’ın öncesine döndürmeye çalışmaktır.  Bu sözler barbarların hâkim olduğu bir çağa dönüştür.

AKP’nin barbar olması düşünmediği anlamına gelmiyor.  Bu adamları böyle konuşturması da boşuna değil, altından “esnek istihdam paketi” sürprizi çıkıyor işte. Çok akıllı AKP, “akıllı” paket yapmış; zevceler evden ya da yarı zamanlı çalışacak, zevcelikleri bozulmayacak, patron ve koca ele ele denetleyecek, bu arada istihdam sorununu da çözüyormuş gibi göründüğümüz için başbakan utanmadan G-20’lerde ahkâm kesmeye devam edecek, öyle mi?

*

Bugün Türkiye’de kadınların rahat nefes alabilmesinin AKP’yi geriletmekten başka yolu yoktur.

En temel haklarımıza kavuşmak, mesela adımızla; “kadın” olarak anılmak ve mesela sokak ortasında öldürülmemek, çalışabilmek ve hayattan hakkımız olanı alabilmek için AKP karşıtı mücadeleyi yükseltmeliyiz.

Adımızı bir tek 8 Mart’larda andılar. Riyakârca; oy toplamak için çiçek dağıtarak.

AKP, Türkiye tarihinin görüp görebileceği en kadın düşmanı politikayı izliyor. Hiçbir dönem kadının varlığı ve hakları, toplum karşısında bu kadar görünmez kılınmamıştı. Önce adında kadın olan bir bakanlık olmasına bile tahammül edemedi, çoğunluk kuvvetini ilk elde ettiği anda kadının adını sildi; Aile Bakanlığı kurdu. Sadece çoğunluk olmanın gücüne yaslanarak istediğini yapma tiranlığına da kadınlardan başladı AKP.  Bu yüzden ve hükümet ettiği dönem boyunca bir kez olsun kadınların yüzünü güldürmediği için, kadınlar da AKP’ye karşı Gezi Direnişinde en ön saflardaydılar.

Şimdi AKP’yi geriletmek için verilen mücadelenin de direnişte olduğu gibi ön saflarına geçmeli, elimizden geleni yapmalıyız.

Durum bizim için, tam olarak varlığını koruma meselesi haline geliyor. Hayatta kalabilmek ve haklarımıza kavuşarak yaşayabilmek için, başbakanın çok güvendiği yüzde ellinin, yüzde ellisini oluşturan kadınlar da dâhil bütün kadınları ve bütün bir toplumu taş devrine dönmekten kurtarmak için, forumlardan yükselen ilhamla, orada pırlanta gibi biriken bütün kuvvetimizle, daha çok eylem, daha çok mücadele, daha çok ortaklık lazım bize.

İşte bunu yapmalıyız.