Bazen tuhaf bir şekilde, tam da benim başıma gelmez diye düşündüğünüz şey, gelir sizi bulur. Aklıma gelmezdi, başıma geldi deriz.

 
2010 yılında İzmir’de öldürülen Ayşe Selen Ayla kardeşimizin annesi Hatice Ablamız bu gerçeği çok iyi ifade etmişti bir keresinde: “ Türkiye’de bir bitkisel tedavinin bir de kadına yönelik şiddetin çok artacağı söylenirdi. Bitkisel tedavi modası eczacı olduğum için işime yarar, eşim şiddetten çok uzak biri olduğu için de kadın cinayeti benim başıma gelmez diye düşünürdüm. Biricik çocuğum Ayşe Selen’i kadın cinayeti ile kaybedeceğim aklıma bile gelmezdi”.
 
 
Türkiye’de kadın cinayetleri gerçeğinin bir yönü buydu ve bu gerçeği acılı bir anneden daha net kim anlatabilirdi ki?
 
 
Bazen de bir şey belki en son ihtimal vereceğiniz yerde olur; BDP ilçe meclisi üyesi, örgütlü bir kadın kardeşimizin öldürülmesi gibi.
 
 
BDP, meclisteki partiler içinde kadın haklarına en çok önem veren, güçlü kadın örgütlenmesine sahip ve temsiliyeti sağlayan bir siyaset iken, bunun olabilmesi çok çelişkili. Ama hayatta bazen de böyle olur neye önem verirseniz, sizi o önem verdiğiniz yerden bir acı bulur, vurur.  
 
 
Maalesef barışı en çok çağıran Kürt halkının bir evladı, bu sefer de en eski savaş olan erkek şiddeti ile, kadın haklarına önem veren bir partide, hayatını kaybetti. Nazliye Sincar’ın barışa yürürken öldürülmüş olması, kurmak istediğimiz dünyaya bu kadar uzak bir olayın yaşanması ayrı bir acı. Hepimizin başı sağ olsun.
 
 
Bununla birlikte işin diğer yönü şu; aynı gün, çok farklı şehirlerde, birbirinden farklı kadınlar, erkekler tarafından öldürüldüler ya da ağır yaralar aldılar. Platformun bugün kamuoyuyla paylaşacağı Ağustos ayı kadın cinayetleri gerçeklerine baktığımızda, Fatma Şahin’in söylediklerinin tersine geçtiğimiz aylara göre daha çok; yirmi altı kadın kardeşimizin öldürüldüğünü görüyoruz.
 
 
Ağustos ayında hemen her gün bir kadın kardeşimiz öldürülmüş.
 
 
Bir artış olduğu ay içerisinde de fark ediliyordu. Bu kadar savaşın konuşulduğu, devlet şiddetinin “polisim destan yazdı” diye onaylandığı bir ortamda, bu bir sonuçtur.
 
 
Aynı zamanda bu ay bir kadın benzinle yakılarak, başka bir kadın da balta sapıyla öldürüldü. Bir kadın viyadükten atıldı. Yine Beyaz Bal sokak ortasında 27 defa bıçaklandı. Yani cinayetler artarken bir yandan uygulanan şiddet de artıyor.
 
 
Bütün bu durum bize Türkiye’de kadın cinayetlerinin nasıl bir seviyeye geldiğini gösteriyor.
 
 
Aynı zamanda kadın cinayetlerini durdurmak için, yıllardır yürüyen bir mücadele var. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, adını dahi gerçeği ortaya çıkarmak için böyle koyarak, dört senedir ölümleri durdurmak için devleti göreve çağırıyor, kendi görevini yaparak Türkiye’nin dört bir yanında kadınların yaşam hakkı için mücadele ediyor.
 
 
Ancak platform aynı zamanda yıllardır muhalefeti de göreve çağırıyor. Her televizyon programında, her eyleminde, her kendini ifade edişinde meclisteki bütün partileri ve Türkiye’deki bütün kurumları ve kadın örgütlerini göreve ve açıklama yapmaya çağıran platform, bu acıyı, bu topraklardan silmek için elinden geleni yapıyor, her ile, her davaya koşuyor.
 
 
Herkes elinden geleni yapmalıdır.
 
 
Bütün muhalefetin kadın cinayetleriyle ilgili olarak harekete geçmesi için daha kaç kadının öldürülmesi lazım?
 
 
Başta “yaşam hakkı” olmak üzere, hemen her gün kadınların temel hakları ihlal edildiği bu ortamda, ölümleri durdurmadan kadınların ve ailelerinin ve toplumun acısı bitmeyecektir.
 
 
Sorunun geldiği seviye, örgütlü muhalefete çok görev düştüğünü gösteriyor. Hiç değilse bu son ölümler bir vesile olsun, artık birleşik bir kuvvetle kadın kardeşlerimiz öldürülmesin diyelim.
 
 
Platformun mücadelesi, Türkiye’nin pek çok ilinde ve farklı birçok ülkede, bu acıya tepki veren bir toplum olduğunu da gösterdi. Ölümleri durdurursak, tek tek kardeşlerimizin ömürleri kurtulacağı gibi, bir toplumun geleceğinin de kurtulacağını bilen bir halk var, bu da mücadele ile açığa çıktı.
 
 
Kadınların öldürülmediği bir Türkiye mümkün.
 
 
Örgütlü muhalefet seferber olur, elinden geleni yaparsa bu güzel günler daha yakın olacaktır. Özellikle meclisteki partilere daha fazla sorumluluk düşüyor; şimdiye kadar konuyla ilgili verilen önergeler şüphesiz önemlidir ancak en önemlisi sokakta gücümüzü birleştirerek adalet aramaktır. Türkiye’nin dört bir yanında sürmekte olan kadın cinayeti davalarına güç verilirse, emin olun o davaların ve kadına yönelik şiddetin seyri değişir.
 
 
Buna hemen şimdi başlanabilir;
 
 
5 Eylül’de Çağlayan Adliyesi’nde bedeni TEM otoyolunda bulunan Gülşah Sarcan ve Konya Adliyesinde Van’da deprem şartlarında ölümden kurtulmaya çalışmış dilekçe gibi vasiyet bırakarak giden Gülşah Öğretmen için,
 
 
6 Eylül İzmir Bayraklı Adliyesi’nde işkence edilerek öldürülen gencecik gelin Pınar Yolver için adalet aranacak. Bütün muhalefet ve vicdan sahibi bütün kadınlar davetlidir.