Kürt hareketi Ortadoğu coğrafyasına dağılmış yapısından hareket ederek siyaset yapıyor. Bu onun için kendi varlığından kaynaklı olarak böyle. Her siyaset yaptığında bütün Ortadoğu çapında siyaset yapıyor. Yapmak zorunda. Bu durum onun bakışına ve eylemine çok büyük bir güçlülük katıyor.
Bunun lamı cimi yok.
Bunu neden mi söylüyorum? Bir daha dönüp bu niteliği tartışmayalım diye söylüyorum. Çünkü birbirine bağlamaya çalışarak gideceğim.
Kürt hareketinin Ortadoğu çapında siyaset yapmasına politik, etik, metodik ya da estetik bir itirazı olan var mı? Yok. İtirazı olmak ne kelime bütün herkes tabloya büyük bir hayranlıkla bakıyor. Kürt hareketinin bu hasletini anlatmakla bitiremiyor.
Sorun işte burada. Aynı solcular kendileri herhangi bir politik konuyu ele alırken yüksek siyaset yapmayı kınamakla başlıyor yazısına. Bütün solcu arkadaşlarımız tam bir “gönül insanı” modunda siyaset yapma alanını en küçük yüzölçümüne çekmeye çalışıyor. Ancak bunu samimi, devrimciye yakışır ve “gerçekçi” buluyorlar. Eğer bir solcu kendisine en yakın parkın köşesindeki çimenlerden biraz daha etraflı bir konuyu ele almaya kalkarsa çürük domateslerle karşılanıyor.
Solcunun haddine mi bütün bir memleket meselesi hakkında konuşmak?
Solcunun bu güne kadar konuştuğu memleket meselelerinin ne hayrını gördük ki de bundan sonra da ona dayanarak konuşsun? Solcu dediğin kişi zaten her konuştuğunda yanlış yaptı. Her önerdiği fikir başımızı belaya soktu.
Solcu bir konuyu bildiğini ya da öngördüğünü ileri sürerek konuşmasın. Mutlaka ukala olur. Ağzını dahi açmasın. O sonsuz cezalıdır. Susmalı ve tek ayak üzerinde durmalıdır.
Solcu bundan sonra “mağdur” olabilir.
Köşesine çekilmiş bir mandıra filozofu olabilir.
Kendini misyonerliğe adamış bir yardımsever olabilir.
İyi insan, tonton insan, naif insan, kafa dengi insan olabilir. Ufo gören masum köylü olabilir. Önemli meslek sahibi olabilir. Okul-aile birliği başkanı gibi olabilir.
Bütün iddialarından feragat edip sakıncasızlığını göstermeye çalışan biri olabilir.
Gelgelelim bütün memleket üzerine, bölge üzerine ve beş kıta üzerine söz söyleyen biri olamaz.
Eğer söylerseniz bir anda buz gibi soğur ve uzaklaşır herkes sizden. Onları yanıltmışsınız gibi olursunuz. Sözünüzü tutmamışsınız gibi. En fenası çizmeyi aşmışsınız gibi.
Sol nedense, Kürt hareketinde takdire şayan gördüğü Ortadoğu düzeyinde siyaset yapma özelliğinin kendisinin de görevi ve aynı zamanda hakkı olduğunun farkında değil. Hazin olan budur.
Bu özellik iyi ise buyurun sizi şöyle alalım. İşin kolayına kaçmadan ama.
Eğer sorun memleket çapındaysa, bölgeler ya da kıtalar çapındaysa bir köşeye çekilip hayır işlerine ya da kültür işlerine gömülmeyi bırakalım.
Bunlara çekilmek inzivaya çekilmektir. Bunlara çekilenin ülkeyle irtibatı olmaz, Ortadoğu’yla irtibatı olmaz, dünyayla irtibatı olmaz. Günden güne kurudukça kurur, bakışı daraldıkça daralır. Mahallenin Muhtarları, Perihan Abla, Çiçek Taksi idealizasyonu tam bir ufuk kapanmasıdır.
Diyarbakır’da, Mardin’de, Nusaybin’de ne olduğunu anlamak için en azından Kürt hareketinin bulunduğu kadar Ortadoğu’ya bakmak gerekirmiş değil mi?
Gerçeğin geniş çöllerine hoş geldiniz…
Bir daha hiç kimseyi boyuna bakmadan koca koca konuları konuşmaya kalkışıyor diye suçlamak yok o zaman. Böyle konuları konuşmaya başlamışken yasak kırılmış ve hepimize hak doğmuş demektir. Ortalara doğru herkes tekrar bir çekirdek aile ortamı gibi sıcak, temiz, küçük ve yararlı çalışmalardan bahsetmeye başlamasın.
Bir solcunun yararlı olabilecek tek yönü onun hayat hakkındaki fikirleridir.
Hiçbir solcu fakirliği ortadan kaldıramaz. Fakirliğin mevcut koşullarda ortadan kaldırılamayacağını düşündüğü için solcu olmuştur. O mevcut koşulları ortadan kaldırmaya yönelmelidir. İddiası budur ve kesinlikle iddialı olmalıdır. Gerçekçi ol imkansızı iste, budur. Gerçekçi olması, dikkatli olmasıdır. Solcuya niteliğini veren imkansızı istemesidir.
İmkansızı istemek; istemek, düşünmek ve siyaset yapmak ölçeklerini değiştirmek demektir. İmkansızı istemek üzere yola çıkmış olanlar, kendi halinde insanlar gibi karşılanmazlar. Kendi halinde olmakta övülmezler.
Varılabilecek nokta şudur: Artık yalnızca Türkiye “yüksekliğinde” düşünmek bile konuları anlamamıza yeterli olmuyor. Anlayabilmek; durumu hem bölgesel, hem de kapitalist dünya sisteminin bloklarının konumlanışı düzeyinde ele alabilmekten geçiyor.