Bizim gazete son haberlerde “AKP köylerden sonra şimdi meclisi boşaltıyor” başlığını kullanıyor.

 
Ne kadar isabetli bir tahlil.
Köyleri boşaltanlar, meclisi de boşaltmıştır, her zaman.
AKP’nin çözmediği sorunlar nedeniyle, CHP Tunceli milletvekili Hüseyin Aygün’ün mecliste olamayışı değil sadece burada söz konusu olan. Eğer Türkiye ordusunun operasyonlarında başına bir şey gelmez ise yakında meclise dönecektir nasılsa.
 
Mesele şu; seçilmiş vekillere ne olup olmadığı uzun zamandır AKP’nin umurunda değil.
 
BDP’li vekillere Diyarbakır’da polis saldırısını nasıl kendi suçlarıymış gibi sundu ise, Hüseyin Aygün için de elinden gelse öyle deyip geçecek.
 
AKP’nin kendinden başka parti, kendi siyasetinden başka siyaset tanımıyor.
 
Bir süredir meclisin toplanması çağrısına verdiği skandal yanıtlar, bunun açık göstergesi. En son Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, “birkaç Mehmet şehit oldu” diye meclisi toplamayacaklarını, CHP Tunceli milletvekili Aygün ile ilgili durumun AKP’nin tutumunu değiştirmediğini, partisinin meclise gitmeyeceğini, meclisi toplamamak konusunda çok hassas olduklarını ve esasında hükümetin işinin başında olduğunu açıklıyor.
 
1. Bu AKP’nin hani en hassas olduğu şey meclisin iradesini savunmaktı? Hani kendini “askeri vesayete” karşı meclisi savunmaya adamıştı AKP?
 
2. Hükümet mecliste olmadıktan sonra, işinin başında olduğu yer neresi o da ayrı muamma. Neredeyse Türkiye’nin yönetimi hepten kışlaya taşınsa AKP için sorun olmaz, kolaylık olur haldeler.
 
3. De, AKP’nin böyle bir hakkı yok. Bu meclisin %59’u onun vekili ise, geri kalan %41’i de diğer siyasi partilerin seçilmiş vekilleri ve onlar -zaman zaman MHP dışında- siyaset yapmak istiyor. Hangi hakla “meclisi toplamıyorum, toplanırsa da gelmiyorum” diyebilir AKP?
 
4. Ve ayrıca AKP’nin mesai arkadaşları kim? %41’i oluşturan 223 seçilmiş vekil değilse kim senin mesai arkadaşların AKP? Siyaseti sadece Emine Erdoğan’la mı yapacağınızı sanıyorsunuz? Pes yani, herhalde yeryüzünde Esad’a sizden daha fazla benzeyeni bulmazsınız.
 
Bombalaya bombalaya köyleri boşaltınız.
Siz “aile” dedikçe kadınlar ölüyor, siz “inşaat” dedikçe işçiler ölüyor; evleri, aileleri boşaltınız.
Gazetecileri işten attıra attıra gazeteleri boşaltınız.
Cem evlerini boşaltmayı denemeye cüret ediyorsunuz.
Fiilen boşaltamadığınız her yerin de içeriğini boşaltmak istiyorsunuz.
 
Üniversitelerden bilimi boşaltmaya çalışıyorsunuz, olimpiyatlardan gerçek sporu.
 
Sporda kilitlendiğiniz tek şey “organizatörlük” ve en önemli sporunuz “inşaatçılık”. Olimpiyatlar İstanbul’da yapılsın, rantları alalım da, madalyanın önemi yok sizin için. O iki güzel kız çocuğu canına dişine takarak almasaydı o madalyaları hepten skandaldı durumunuz; sporda başarılar sizin hükümetinizde durmadan gerilemiş, “arena”lar- inşaatlar ilerlemiş yalnızca.
 
Boşalttıklarınız karşısında neleri dolduruyorsunuz?
Cezaevlerini dolduruyorsunuz tıka basa.
 
Her taraflara adalet “sarayları” yapıyor, içini adalet hariç
her şeyle dolduruyorsunuz.
 
İşçiler ölüyor, gençler ölüyor, kadınlar ölüyor her gün, cenaze evlerini dolduruyorsunuz.
 
Annelerin kalbini acıyla dolduruyorsunuz.
 
Toplumun bütün gözyaşlarını da hınçla dolduruyorsunuz, bilesiniz.
 
gulsumkav@gmail.com