2003 yılında bir sabah, Bağdat bombalanıyordu. Ezanlar okunurken yapılan saldırıda, camileri gördük televizyonda. Bu görüntüler ile, vicdanlar öyle bir dalgalandı kabardı ki, deniz olduk. Kamyoncular, meclis, sokaklar, hep birlikte bütün toplum “Tezkereye hayır” dedik.
Şimdi medeniyetler beşiği Mısır’da halk, kendi ordusu tarafından camilerde katledilirken de bir o kadar ve daha fazla vicdanımız kanıyor.
Amerikan emperyalizmini lanetlemeye, kendi halkına karşı yapılan darbeleri lanetlemek ekleniyor çünkü şimdi.
Ve hem emperyalizme karşı hem de darbelere karşı olunabilir.
Mursi’yi de seçmiş olsa, bir halkın seçtiği liderin darbeyle devrilmesine, dolayısıyla o halkın iradesine kanlı biçimde el koymaya darbe denir ve buna direniş, demokrasi içindir.
*
Ve bunu söylemek, Mursi’nin demokrat olduğu anlamına da gelmez.
Sadece onun yönetime geliş şekli demokratiktir, savunulması gereken seçimlerdir. Halkın iradesidir.
Bir üçüncü politik duruş olarak sağcı muhafazarlığa ve onun antidemokrasine de aynı anda karşı olunabilir.
Tıpkı 27 Nisan Muhtırası karşısında, demokrat olmadığını bildiğimiz AKP’nin, sırf seçimle geldiği için kapatılmasına karşı durmakta olduğu gibi.
*
AKP, şimdi Mısır’da darbeyi lanetleyen tutum alıyor. Peki neden 1 Mart 2003 ve 27 Nisan 2007’de olduğu olduğu gibi itibar görmüyor?
O vakitler dünya halklarının kalbini kazanıyor ve bölgenin yıldızı oluyorken bugün neden bu “değerli yalnızlık”?
Evet yalnızlık bazen değerlidir ama burada durum farklı. Geçen hafta “değerlerden” söz etmiştik, hatırlarsanız. AKP “değerleri” Gezi direnişçilerine kaptırdı da o yüzden artık itibar görmüyor. Gezi direnişine sebep olan her türlü baskı, zulüm ve Suriye var arada.
*
Şimdi, Rabia, Adeviye, Taksim, yumruklar, geceler, meydanlar, marşlar, ölümüne direnmek, herşeyi göze alarak bir meydanda ayakta durmak ve bütün bunlar , bütün halklar için bir ve aynı.
Şimdi Mısır’da bir camide olanları; zorda kalınca sığınabileceğimiz tek yer olan camilere saldırının ne olduğunu,
En iyi Dolmabahçe Camii’ne sığınanlar bilir.
*
Mısır’da turizm etkilenmesin diye her şey yolunda tonunda sahilleri gösteren reklamlar yapıyormuş darbeciler. Bir fotoğraf düşmüş sonra internete: insanlar plajda denize giriyor ve uzak tepelerin ardından bombaların dumanları görünüyor.
Nasıl bir insanlık ayıbı değil mi?
Biraz ötede kardeşlerin bombalanırken tatil yapabilmek, bombalar yokmuş gibi davranmak ne büyük bir utanç.
İşte Türkiye’de Gezi’de, AKP de bu soydan şeyler yapmayı denedi ama tam tutmadı. AKP’nin dünyasından da utanç duyanlar vardı. İşte kanıtları:
“Soru şu: Faili meçhullerin, gözaltında kayıpların, yasaklı yayınların ‘özgür ortamında’ mı yaşamak istersiniz, yoksa ‘Recep Tayyip Erdoğan’ın diktatörlüğü’ altında inim inim inlemek mi?” Ahmet Kekeç / Star 8 Haziran
“Biz kimiz, ne yapıyoruz, nasıl yapıyoruz, yapmadıklarımız var mı, mevki makam peşinde miyiz, birilerinin bizi sarsması lazım. Birilerinin yüzümüze bakarak, ‘Yanlış yapıyorsun, Rabbimizin bize gösterdiği budur’ demesi lazım. Bize kalırsa biz bundan uzağız.” Bülent Arınç / Akabe Vakfı konuşmasından / 9 Haziran
“Gezi Parkı olaylarını doğru okumadan Türkiye’yi yönetmek zor. Bireyi, toplumu, sorunları ve talepleri anlamaya çalışmak yerine komplo teorileri üretmek bir ‘kaçış’. Türkiye’yi yönetmek iddiasında olanlardan ‘yüzleşmeyi ve anlamayı’ tercih etmesini beklemek hakkımız.” İhsan Dağı / Zaman 18 Haziran
*
İşte bu derece haklılık yüzünden, sadece Türkiye’nin değil, dünyanın vicdanı kabul edilen muhatap adres; Gezi’dir. Bu yüzden herkes Gezi’den Mısır’daki katliama tavır almasını bekliyor.
Bu beklenti, onurumuzdur.
Mısır halkı yalnız değildir.