Halkın Anadolu yakasından yola çıkıp Boğaziçi Köprüsü’nü geçmesi, Gezi Direnişi’ni en iyi anlatan görüntülerden biriydi.

Toplum orada sorunun kaynağına doğru yürüdü.
Kadıköylü, Üsküdarlı, Göztepeli hep birlikte toplanıp sadece ve sadece Taksim’e doğru yürüdüler.
Bir tarihsel aşama için İstanbul’un neresinden olduklarını unuttular. Taksim’e odaklandılar. Herkes kendi evinin önünü süpürmekle uğraşmadı. Sorunun kaynağını süpürmek için evlerinin önünden uzaklaştılar bilakis.
Evlerimizin önünde kalakalmak her seferinde yenilmemize neden oluyordu çünkü.
15-16 Haziran büyük işçi direnişinde, şehrin merkezine doğru yürüyen halkın gücünü kırmak için Haliç’teki Galata Köprüsü’nü ve Unkapanı Köprüsü’nü sökmüştü devlet.
Ama bu kez kimsenin yapacak bir şeyi yoktu.
Halk koca boğazı geçiyordu köprüden ve devlet köprüyü sökemezdi.
Bu köprü sökülemez bir köprüydü çünkü.
Bu köprü önceki köprülerden kat be kat büyük bir köprüydü.
Halk bu kez öyle şaka değil Asya ve Avrupa’yı birleştiren köprüye yürüdü. Asya, Avrupa’yı kurtarmak için yürüdü.
Halk çok büyük yürüdü ve çok büyük bir köprüden yürüdü.
İnsanlar bu kez kendi bulundukları yerelde yerlerinde saymadılar.
Herkes bütün barutunu arkaya topladı ve bir mermi gibi saplandı Taksim’e.
Her yerin Taksim ve her yerin direniş olabilmesi için önce tek yer Taksim ve tek yerde direniş oldu.
Herkes Taksim’in açtığı yoldan yürüdü.
 
*
Birkaç ağaca ideolojik denilemezdi.
Birkaç ağaca politik denilemezdi. Maksatlı denilemezdi. Marjinal denilemezdi. Terörist denilemezdi. Darbeci denilemezdi.
Bir ağaca hiçbir suç yüklenemezdi.
AKP’nin sökmeye çalıştığı çınar ağaçları değil bir kötülüğü ve kiri, kendi kabuğunu bile üzerinde tutmazdı. O çınarlar kendi kabuğunu biraz kuruyunca, biraz büzüşünce hemen üzerinden atardı. Çınarların gelişen güzel vücudunda en ufak bir pürüz bulamazdınız.
O nedenle AKP ne yapıp ettiyse de o güzelim çınar ağaçlarını lekeleyemedi.
O çınar ağaçlarının lekesizliği ve leke tutmazlığı AKP’nin psikolojik harp tekniklerini parça parça etti.
AKP o çınar ağaçlarının gövdesinden ölmüş bir kabuk gibi döküldü.
Çınar ağaçlarının gövdesi hiçbir lekeyi üzerinde taşımayıp tertemiz olmakla kalmadı. Hiçbir kimliğin damgasını üzerinde tutmadı ve hatta hareketin bütün kimliklerini içine çekip yuttu.
Hepimizi yutarak eşitledi.
Hepimizi yutarak görülmemiş derecede güçlendi.
Sabit bütün referanslarımızı yutarak biz dallarında yapraklarında hareketlendirdi.
Ağaçlarımızın isimsizliği, ıssızlığı, sessizliğin iyiydi.
Hepimizi o muhteşem gölgesinde düşüncelere dalmaya sevk etti. 
Geçmişten gelen kimliklerimizden çıkardı düşüncelerin dünyasına geri getirdi.
Yıllardan sonra, yollardan sonra yeniden insanlık ve düşünmek ilk kez yan yanaydı.
Bu insanlığın çok eski bir özelliğiydi.
Ama şu an için yeniydi, görülmedik olandı.
Unutulmuş olandı.
Geçmişe ve değişmeyen özelliklerimize referans yaparak kendimizi çok yalancı güvende hissetmelerden sonra, düşüncelere dalmanın ürperticiliği.
Tehlikeli ama güzel.
Geçmişi ve bütün sabit olanları bırakıp geleceğe ve değişmeye yürümek için işimize yarayacak olan asıl şey. 
Düşünmek yani.
 
Hakan Öztürk / hakanozturk1871@gmail.com / 2013.07.16