Türkiye’de şampiyon olabilirsiniz.
 
Koşuda ülke birincilikleriniz olabilir.
 
Ama bütün bunlar, değil iyi yaşamanıza, hayatta kalmanıza bile yetmez.
 
Bir göçükte hayatınız son bulabilir.  Bu, meclisin bahçesinde bile olur, TBMM çatısı altında dahi işçi ölür bizim memlekette.  Depremde standart olarak böyle olur, kerelerce böyle olur.
 
Türkiye’de göçük altında kalmamanız için gerçekten tam olarak ne gerekir bilinmez?
Ve en son, AKP’nin olimpiyatlar için hırs yaptığı, sporcu yetiştirmek için oraya buraya komut yağdırdığı bir zamanda, milli atlet Murat Karabaş, bir okulun inşaat çukurunda can verir.
 
İşçi ölümlerinde Avrupa birincisi Türkiye, koşuda Türkiye birincisini yener.
 
İşte AKP’nin spora verdiği büyük önem. Böyle bir sporcusunu, şampiyonu bile esirgemeyen AKP,  şampiyon olmayan işçiye neleri reva görüyor varın siz düşünün.
 
Şampiyon Murat, bir okulda öğretmen olmak için bekleyen Murat, ekmek parası için ağabeyi ile inşaatta çalışan Murat, okulda öğretmen olmak yerine can veren işçi kardeşimiz Murat. 
 
Hepimizin başı sağolsun. İşçi ölümlerine son vermek için yürütülen mücadelede Murat’ın adı ahdimiz olsun.
 
 
*
Türkiye’de anne olabilirsiniz. Bebeğiniz daha anne sütü döneminde olabilir. AKP çok önemser bunları, bilirsiniz.
 
Kürtaja karşı ceninin haklarını bile savunan AKP için, doğmuş olan, süt emen minik bebekler ve anneleri ne kadar kıymetlidir, ne kadar kutsaldır değil mi?
 
Ama bütün bunlar, değil iyi yaşamanıza, hayatta kalmanıza bile yetmez.
 
İşte, bir sahur vakti, kan uykunuzdan uyanıp bebeğinizi kucaklayıp emzirdiğiniz bir anda, yani bu gerçekten de kutsal olan anda, camınıza bir taş atılır. Ne oluyor diye pencereden uzandığınızda, av tüfeğiyle başınızdan vurulursunuz Türkiye’de.
 
Tasarlanmış kadın cinayetleri ülkesidir burası. Kocaları, eski kocaları ve tanıdıkları diğer erkekler tarafından her gün kadın kardeşlerimiz öldürülür.
 
Hatice Palta’nın ölümü gibi kalleş kurşunlarla ölürken kadınlar, anneliği, bebekleri, emzirmeyi, doğal doğumu ve benzeri ne varsa hepsini çok önemseyen AKP suskundur.
 
Bütün bu konuların muhatabı olan bakan; Fatma Şahin uzun bir zamandır suskun. Her konuda pek yakında başbakanın sunacağı “Aile paketi” ni referans veriyor, susuyor.  AKP’nin diğer bütün bakanları gibi, her şeyi “ başbakanına” havale etmiş. Aile bakanı değil,  “Aile paketinin bakanı” sanki.
 
*
Türkiye’de ayrıca aile olmak isteyebilirsiniz ama düğününüzü tanıştığınız yerde, Gezi Parkında yapmak isterseniz, düğün bile yasaklanır. Gezi Parkı varsa içinde, cenaze de yasaklanır,  düğün de.
 
Her zaman kız istemeye koşa koşa giden, aile kurulsun diye çırpınan yetkililer de gelmez bu düğüne.  Ama halk gelir. Hayırlı olsun.
 
Başbakan, hiç haddi olmadığı halde her ağzını açtığında, kadınların nasıl yaşayacaklarına karışır, aile konusunda hiç susmaz iken, yasaklanan düğünler, kadın cinayetleri, işçi ölümleri konusunda hiç konuşmaz. Paramparça aileler konusunda suskundurlar hepsi.
 
Sadece yeni yasaklar için konuşur. Hiç ara vermeden konuşur, bir dediği bir dediğini tutmaz, yine konuşur. En son işi halkı ihbara teşvik etmeye kadar vardırır.
 
 
*
Ve bütün bunların sonucunda Temmuz ayında kadın cinayetleri artar. Bir gün içinde dört acı haber alırız.
Tam son aylarda bir gerileme var derken, bu ay çok kanlı başladı ve bunun bir sebebi var:
 
Devlet şiddetinin, erkek polisin uyguladığı kör saldırının “destan” addedildiği bir ortam,  her tür şiddete zemin hazırlıyor.
 
Koruma kararı olmasına rağmen, öldürülen Muhterem kardeşimizin ailesine, yardım istedikleri karakolda “bütün polisler Taksim’de” denildi.  Savcı, 10 gün zorlama hapsi olan kocayı serbest bıraktı. Ertesi gün Muhterem’in cenazesi geldi anne evine.
 
Kadınları korumayan polisler ve savcılar ile, halkı öldüren, yaralayan, gözaltına alan, tutuklayan polis ve savcılar ama işçi ölümlerinin faillerini yakalamayan, yargılamayan polis ve savcılar arasında fark görebiliyor musunuz?