Eskiden Sovyetler Birliği’ndeki bazı ressamların işçileri kocaman elli, kocaman vücutlu, kaslı fakat küçük kafalı çizmeleri büyük bir eleştiri konusu olmuştu. Bu ressamların resimlerinde işçilerin çalışması, yıkıcı bir güce sahip olmaları yüceltiliyor ama düşünsel yeteneklerinin gelişmesi önemsenmiyordu.

İşçiler üretim yapsın, iyiydi.

İşçiler çara karşı ayaklansın, iyiydi.

İşçiler sosyalist anavatanı savunurken canını feda etsin, bu da iyiydi.

Ama işçilerin “Peki biz bundan sonra ne yapacağız?” diye o güzel kafalarını yormaya gerek yoktu. Neler yapılması gerektiğini bürokrasi düşünürdü.

İşte o nedenle resimlerde işçilerin kafaları küçük çizilebiliyordu.

Kafa küçük olsa da sorun teşkil etmez gibi geliyordu herkese.

Zaten kullanılmayan organlar küçülmez miydi?

 

*

Geldik bu güne.

Gezi Direnişi patlayıverdi.

Eller işledi bayrak taşındı, pankart taşındı, yumruklar sıkıldı.

Ayaklar işledi yollar yüründü, gaz bombasına tekme atıldı, barikatlar kuruldu.

Eylem yapıldı, ayaklanma yapıldı, protesto yapıldı.

Herkesin gövdesi coplara, mermilere, kapsüllere hedef oldu.

Ama hala kafalar tam anlamıyla işlemedi. Kafa kafaya verilemedi.

Bu büyük hareketin eksikliği budur. Hareket büyük olmasına büyüktür ama geçmişte olduğu gibi hareketin kafası hala küçüktür. Bundan sonra hareketin küçülmesinin en büyük nedeni de kafasının küçüklüğü olacaktır.

Hareketin kafası gövdesiyle orantılı bir hale gelmelidir.

 

*

Bu nasıl olabilir?

Bu direnişin mevcut koşullarında ancak forumlar aracılığıyla olabilir.

Forumlara herkes gelir düşüncelerini söyler ve bunun bir ağırlıklı ortalaması olarak kararlar alırız. Sürecin daha başlangıcı aşamalarında forumlara katılan insanların inisiyatiflerini temsil ettirmeleri mümkün değildir. İnsanlar için Gezi Direnişi düzeyinde bir hareket henüz yenidir. İnsanlar birbirlerini ve dikkate alınabilecek politik eğilimleri yavaş yavaş tanımaktadırlar. O nedenle al gülüm ver gülüm şeklinde bir inisiyatif devri olmaz. Gerekli de değildir.

İnsanların vekil tayin edip yetki devretmesi gerekmez. Çünkü eğer beş yüz kişilik toplantı yapılıyorsa, bin beş yüz kişiyle o da yetmiyorsa iki bin beş yüz kişiyle toplantı yapılabilir. Herkes birbirini yüz yüze görür, bütün tartışmalara birebir tanık olur ve hiçbir aracı olmadan konuşabilir.

Bundan ala demokrasi mi olur.

İki bin beş yüz kişilik toplantı yaptık ve kararlar aldık desek anne annemizle dedemiz bile yerinden hoplar. Sadece o toplantının kendisi bile hareketi hareketlendirir.

Yapmamız gereken sadece ve sadece insanları belli bir süreyle merkezi büyük forumlarda bir araya toplamaktır. Ak koyun kara koyun o forumlarda belli olacaktır.

 

*

Peki Türkiye solunun neden bu forumlara ve merkezi forumlara pek hevesi yoktur?

Çünkü hazırlıklı değildir.

O forumlarda ne diyeceği belli değildir. Türkiye solunun kendi örgütlerinin bir merkezi yapısı yoktur neredeyse doğru dürüst. Bu pozisyondan çıkıp Gezi Hareketi’ne merkezilik önerecek bir hali de olamamaktadır.

Solun siyaset yaparak bir ilerleme yaklaşımı yetersizdir. Sol siyaset yapmak yerine pedagoji yapar. Sosyal ilişki kurarak yürümeye çalışır. Sosyal ilişki esnasında da sol kimlikçilik yapar.

Forumlarda ise sosyal ilişkiler geçersizdir. Önemli olan fikirlerdir, siyasal önerilerdir.

Sol forumların forumlar olarak siyaset yapmasına alışık değildir.

Rusya’da sovyetlerin ne de güzel siyaset yapmış olduğunu bir masal gibi dinler ama bunu forumlar için öngöremez.

Nasıl Türkiye’deki sol örgütlerin çok üstünde bir hareket ortaya çıktıysa, o hareketin o kadar üstte bir karar organı da ortaya çıkacaktır.

O karar organı da şimdilik merkezi büyük forumlardır.

Bütün inisiyatif forumlara.

Hakan Öztürk / hakanozturk1871@gmail.com / 2013.07.16