İnsanlar yaşayacakları hayatın nasıl olması gerektiği üzerine düşünüyorlar, tercihlerde bulunuyorlar ve bu tercihlere müdahale edilmesini istemiyorlar


Hareket noktaları bundan sonra nasıl yaşayacakları.

On yıllardan sonra ilk kez hareket noktası, geçmişte ne oldukları değil 
gelecekte ne olmak istedikleri.

İnsanlar en sonunda gelecekte ne olacakları üzerine kafa yoruyor. Geleceğin tasarlanabileceğini mümkün görüyor. “Gelecekte neyin iyi olabileceğini bilemeyiz” diye algılamıyor.

“Tarihin sonu” tezlerinden sonra 
insan aklına olan güven bitmişti. O bakış açısına göre insan gelecekte neyin daha iyi olacağını bilemezdi. Bilse bilse, ana babasını bilebilirdi, hangi etnik kökenden geldiğini bilebilirdi, hangi inançtan olduğunu bilebilirdi. Bunlar kesindi. Bunlardan yola çıkılarak yaşanabilirdi ama insan beynine dayanarak asla.

Doğduğun toprak, ait olduğun genler ya da damarlarındaki kan önemliydi.

Bu hareket en önemli olan şeyi yerden kaldırıp en yükseğe yerleştiriyor.

En önemli şey artık insan kafatasının içinde.

İnsanlar akıllarını kullanıyorlar.

Ufukta akıl gözüktüğü için, dayanışma, fedakarlık, yoldaşlık, kardeşlik, mizah, edebiyat, dans, kadınlar, gençler, orta sınıflar ve alt sınıflar da sahneye çıkabiliyor.

Genleri, kanı ve toprağı esas almayan bir dünyanın ayak seslerini duyuyoruz.

Bundan sonra önemli olan düşünmek olacak. Düşünceler olacak. 

İnsana yakışır olana kavuşacağız.

*

Rus devrimcileri ilk önemli bilimsel saptamalarını kendi ülkelerinin de İngiltere ya da Almanya’ya benzediğinigörerek yaptılar. Rusya’da da o ülkelerdeki gibi bir kapitalizm varlık göstermekteydi. Marks’ın Kapital kitabında anlattığı kapitalizm hikayesi, onların da hikayesiydi. Bilimde önemli olan bu benzerlikleri yakalayabilmekti.

Bizim Taksim Gezisi’nde yaşadıklarımız da hem daha önce yaşananlara benziyor, hem de diğer ülkelerde yaşananlara.

Sorun 1848 Devrimleri’ndeki, Paris Komünü’ndeki, Ekim Devrimi’ndeki çekirdek sorunlara benziyor.

Bizdeki sorunlar da Tahrir’de, Tunus’ta, Wall Street’te, Yunanistan’da ve Brezilya’da yaşananlara benziyor.

Bu gerçeklikten koparak yeryüzünde ilk kez rastlanmış, Türklere özgü, UFO tarafından getirilmiş bir olayı tartışırmış gibi tartışmak bizi yanıltır. Cinleri perileri tartışıyormuşuz gibi bir duruma düşürüverir. Bu da bu direnişin dünyevi, gerçekleri esas alan ruhuna yakışmaz.

Yani hayatta en hakiki mürşit ilimdir.

*

Hareket en üst perdeden sürmeyebilirdi ve sürmedi ama önemli olan hareketi sürdürebilmektir.

“Duran adam” eylemi bunu başarıyor.

Bu eylem “yenilmedim ve yenilmeyeceğim” diyerek meydan okuyor.

Duruyor ama durdurulması mümkün değil. Büyük halk ayaklanmasının nano-teknolojisiyle üretilmiş yenilmezlik cihazı. 

Hep birlikte göreceğiz. 

Duran adam eylemleri egemenleri beklenmedik bir düzeyde yıpratacak.

*

Ne oldu?

Hemen parklarda toplantılar yapılmaya başlandı.

Yaa, herkes biz sosyalistler toplantı yaptıkça şaşırıyordu. Ne gerek var bu kadar toplantıya deniyordu. Öyle olmuyormuş değil mi?

O toplantılar elbette ki acayip toplantılar olacak. Çok uzun sürecek. Herkes ayrı telden çalacak. Ortak bir karar almak çok zor olacak. Alınan kararları uygulayabilmek daha bir zor olacak.

Eğilimler zamanla daha net çizgilere kavuşacak. Ayrılıklar olacak.

Park toplantılarında insanlar kendilerinin ve hareketin geleceğini konuşacaklar.

Mesela parklardaki forumlar bir nevi sovyetlere benzeyecek.

Bolşeviklerin devamcıları olanlar sovyetlere Menşevikler ya da Narodnikler gelecek diye rahatsız olmamalıdır. Bu gayet normaldir.

Devrimciler bu günün sovyetleri sayılabilecek park toplantılarına tam olarak dahil olmalıdır.

Hakan Öztürk / hakanozturk1871@gmail.com / 2013.06.21