Tayyip Erdoğan daha başkan olmadan başkanlık sistemi başladı.

 

Son düzenleme olarak,üniversitelerde artık özel güvenlik yerine tam teşekküllü devlet polislerinin devreye sokulacağı açıklandı.

 

AKP sadede geliyor.

 

Özel güvenlik denilen biçareler Osmanlı mirasçısı olmanın ihtişamını yeterince yansıtmıyordu. Muhteşem Süleyman’a, Muhteşem Tayyip, ona da tam teşekküllü polis yakışır.

 

Aslında polis yerine, özel tim de düşünülebilirdi. Herhalde onun da sırası gelecek.

 

Erdoğan solu suç işliyormuş gibi göstermek istiyor. Sola bu koşullarda saldıracak. Topluma da dönüp “ben solla değil suçla uğraşıyorum” demeye çalışacak.

 

Taksim Meydanı’nda da, İstiklal Caddesi’nde de bu böyle. Bundan sonra üniversite kampüslerinde de durum daha fazla böyle olacak. Gaz, su, cop, TOMA her durumda kullanılacak.

 

Ajda Pekkan’ın güzel bir şarkısı vardı:

 

Yeniden başlasın, aşk ateşim yansın…

 

Yani? Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın.Kaçınılmaz olandan kaçılmaz.

 

Daha başka? Şöyle söyleyeyim. Sahne artık tenhalaşıyor ve bize hazırlanıyor.

 

Bizim kaybedecek bir şeyimiz yok desek yeridir. Zincir değil ama partide birkaç masa-sandalye, kuru bir inanç ve göğsümüzde halkımızın acıları.

 

Bir sıkımlık canımız mı var yoksa “belkim yedi, belkim sekiz bela” mıyız göreceğiz.

 

*

 

“Böyle bir sıkıntı olabileceğini söylemiştik” diyor adam. Sıkıntı diye söylediği şey, gösteri uçağının dalış yaptıktan sonra yere çakılması. Pilotun da feci bir şekilde ölmesi.

 

Biz ne yapıyoruz da acaba, bu korkunç faciaya “sıkıntı” diyebiliyoruz? Bu nasıl bir yumuşatma, bu nasıl bir üstünü kapatma, bu nasıl bir diplomatik dildir yarabbi. Bakkal da bu diplomatik dille konuşuyor, kaza yapan otobüs şoförü de. Hepsi ateşe, hepsi başkonsolos.

 

Ne içiyoruz da böyle konuşuyoruz?

 

Bizi bu kadar büyük yaralarımızın üstünü kapatmaya iten ne?

 

Herkes bulduğu ya da olması muhtemel çelişkileri silmeye, yok göstermeye çalışıyor. “Aynen öyle” lafı almış yürümüş. “Evet” ya da “öyle” lafı kesmiyor, illa ki “aynen öyle” denilecek. Karşıdaki kişiye aynen, harfi harfine katılınacak, aman ha bir fitneye mahal verilmeyecek. İtilaf çıkarılmayacak, sol bölünmeyecek.

 

Bir türlü beğenilemeyen sol duvarlara ne yazıyordu eskiden?

 

Kahrolsun faşizm.

 

Nasıl? Kötü mü? Siz ne yazmak isterdiniz efendim? “Sıkıntı yok” mu? O zaman yeni sol mu olursunuz?

 

Şimdi ne yazıyor “kahrolsun faşizm” iiyice soluklaşmış duvarlarda?“Seni seviyorum.”

 

Sıkıntı yok, aynen öyle, seni seviyorum.

 

Anlatıldığı gibi değil bence. Sıkıntıdan öte büyük trajedilere doğru yürüyoruz. Reyhanlı da bombalar daha yenipatladı. Onlarca insanımız öldü.

 

Ülkemiz tehlikelerin ötesinde yalnız ve güzel değil ne yazık ki.

 

Ülkemiz savaşlar çıkarmak üzere ABD ile sarmaş dolaş ve duman duman.

 

Savaşlar yalnız mı çıkarılıyor ve bu güzel mi Nuri Abi?

 

*

 

Peki Berfo Ana nasıl konuşuyor?

 

Hani oğlu 12 Eylül’ün ilk günlerinde göz altına alınan kahraman kadın. Hani işkenceyle öldürülen oğlunun kemiklerini bir türlü bulamayan anne.

 

Televizyona çıktığında ne söyledi aniden?

 

“Ocağın söne, yuvan dağıla Kenan Evren, evin yıkıla, tuh lanet ola…”

 

Eski devrimci yazıları artık okunmaz hale gelmiş duvara beddualarını işledi Berfo Ana.

 

“Aynen öyle değil. İşler bildiğiniz gibi değil. Bu ülkede insanlar işkenceyle öldürüldü.Sıkıntıne kelime, onulmaz yaralar var.Kenan Evren’i sevmiyoruz” dedi.

 

Biz de sadede geliyoruz.

 

Biz, Berfo Ana’nın duvarlara yazdığı bu gerçeklerle ayakta duruyoruz.

 

Bu gerçeklerle Berfo Ana’nın evini yeniden yükselteceğiz.

 

Söndürenlere inat, Berfo Ana’nın ocağıyeniden tütecek…