Şaki, eşkıya, komünist, anarşist, terörist, yıkıcı, bölücü, ideolojik, politik ve final…
Marjinal.
Bunlara brifing veren zırtapoz strateji uzmanları ezberletmeden önce eminim bu lafı duymamışlardı dahi.
Şimdi iyice akıllarında tuttular. Hangi konu geçerse mutlaka cümle içinde kullanıyorlar.
Eğer marjinal diye suçlanmışsan, marjinalsindir. Kafanda gaz bombası patlatılmayı hak ettin.
Her marjinal bir gün gaz bombasını tadacaktır. Boşuna çırpınma.
Yaz bunu bütün sol partilerin, demokratik kitle örgütlerinin, sendikaların kapısına. Vur kırmızı boyayla çarpıyı duvarlarına.
Aslına bakarsanız sol şehrin merkezine ulaşmıştı. Bilakis bu merkezde yani Taksim meydanında kutluyordu 1 Mayıs’ı.
Tamam, bir politik hattı yoktu.
Tamam, bir toplumsal harekete dönüşememişti.
Tamam, bütün toplumun iyiliği adına konuşmak üzere silkinip ayağa kalkamamıştı.
Solculuğu, yani sınıf siyasetini dahi, bir sol kimlik siyaseti gibi yapıyordu, ama yapıyordu. Bütün enerjisini solun en kimliğini yansıtan güne, yani 1 Mayıs’a hasretmişti.
Sadece o bir gün, koskocaman sahneye çıkıyordu.
Sadece o bir gün, işçi sınıfının taleplerini yere göğe yazıyordu.
Sadece o bir gün, halkın uğultulu sesi her yerden işitiliyordu.
Bu bile egemen sınıfları rahatsız etti.
Bir güne bile dayanamadılar.
Neden dayanamadılar, dayanamaz mıydılar?
Dayanamazdılar.
Aslında marjda gibi göstermeye çalıştıkları solun 1 Mayıs aracılığıyla bu kadar merkeze sokulabilmiş olmasından korkuyorlardı. 1 Mayıs, 8 Mart, eylemler derken sömürülenler ve ezilenler iyice merkeze girip çıkar hale gelmişlerdi.
Barıştan sonra marja itmeye çalıştıkları insanlar şehrin merkezine iyice kayabilirdi.
Bu nedenle dayanamadılar.
Emekçileri beş yıl sonra Taksim’de düşünmek bile istemiyorlardı.
Zaten merkezin ne yapılacağı Tayyip tarafından tayin edilmişti.
Taksim Parkı’nın olduğu yere kışla ve dolayısıyla AVM yapılacaktı.
AVM’lerin, finans kuruluşlarının, plazaların, nezih binaların olduğu merkezlerde işçi sınıfına artık yol verilmeyecekti.
Ticaret olacak, siyaset olmayacaktı.
İşçi sınıfı ille de siyaset diyorsa, o zaman şehrin merkezi olan Taksim’den, şehrin marjı olan Yenikapı kıyılarına sürülecekti. Şehrin marjında “ne halin varsa gör” denilecekti. Orada da yaramazlık yapmaya devam ederseMarmara Denizi’ne dökülmesi kolay olacaktı.
Kafadaki buydu ama motor gibi yalan söylediler.
“Çukurlara düşersiniz, burnunuz kanamasın” dediler.
“Sebep tamamen duygusal” dediler.
Ama olmadı. Sol direnerek oyunu bozdu.
Gazı yedi, suyu yedi, kafası kırıldı ama direndi.
En sonunda solun direnişine bir de Şampiyon Galatasaray’ın desteği geldi.
Ligin bitimine iki hafta kala Sivasspor’u 4-2 yenerek şampiyonluğunu ilan eden Galatasaraylılar soluğu Taksim Meydanı’nda aldı.
Çukurmuş, inşaatmış, polismiş vız gelip tırıs gitti onlara.
Çukurlu ama polissiz ortamda gayet mutluydular.
Yalancıların mumu dört golde söndü.
Şimdi eşitlik istiyoruz.
Eğer o anayasada bir kere bile eşitlik diye bir kelime geçiyorsa…
Eğer o anayasada bir kere bile adalet geçiyorsa.
Sadece maçı kazananlar değil…
Ekmeğimizi, aşımızı kazanan emekçiler de çıkacak oraya.
Vali değil işçiler mutlu olacak.