İstanbul, bir şehre değil, ülkeye benzer.

 

Bu yüzden tarih, 1 Mayıs 2013 gününü, bir ülkenin halkı kadar çok olan İstanbul halkına uygulanan zulüm ile yazacak.

 

Sayı konuşmaya hiç gerek yok.

 

Somut gerçek, bu şehrin işgal altındaki 1920’lerde ve 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’ndeki kadar sıkıyönetim altında oluşuydu o gün.

 

AKP, Türkiye’nin dört yanından otuz bin polis getirdi. Neden? Taksim’deki inşaat çukurlarına düşmemizi önlemek, İstanbul halkını zarardan korumak için.

 

Sonuçta olan ise; hastanelere atılan gaz bombaları, kapatılan köprüler, anayollar, çalışmayan ulaşım araçları, bütün bir şehir halkının en temel haklarının gasp edilmesi oldu.

 

Hastanelerde gencecik insanlar, kafası kırılmış, gözleri kör edilmiş.

 

Bir halkın çocuklarına bunu yapmak, o halkın kafasını kırmaya çalışmaktan başka bir şey değildir.

 

Halkın ödediği vergiler ile alınan, havada asılı kalması için güçlendirilen, içinde ne olduğunu bilmediğimizgazın bütün bir şehrin üstüne boca edilmesi de, bundan başka bir şey değildir. Bu bir kimyasal silah denemesidir. Emin olun, faturası da çok ağır olacak AKP’ye.

 

*

Dilan kardeşimiz şükürler olsun ki, gözlerini açtı.

 

Ve asla kapamadan önceki gibi bakmayacak bir daha dünyaya ve size, bunları bil AKP. Onun nezdinde bütün bir İstanbul halkı da öyle bakacak size, bunu unutmayacak. 

 

Bütün bunlardan sonra, bu şehri yöneten valinin, çıkıp tebessümle konuşabilmesi hele, İstanbul halkının asla affetmemesi gereken bir rezilliktir.

 

Ortadoğu’nun tiranlarına laf söyleyen AKP’ye bakınız. Bundan ala tiranlık yapmaya çalışmak olabilir mi?

 

“Yapmaya çalışmak” diyorum çünkü o bile olamaz bu vali. Bakın ne diyor;  “Kurşun sıkacak değildik galiba.

 

Elbette su ve gazımızı kullandık. Sudan ve gazdan ölen var mı”? 

 

Var, İstanbul valisi var; Metin Lokumcu’yu duydun mu sen?

 

Memleketinin derelerini savunurken, gaz nedeniyle aramızdan ayrılan Metin Abi’miz yaşasaydı, Taksim

mücadelesinde de yerini alırdı. İşte onun ruhuyla seneye görüşecek sizinle Taksim’i savunanlar.

 

Taksim’i savunanlar, 77’de ezilerek can verenlerin, Mehmet Akif Dalcı’ların ve bütün 1 Mayıs şehitlerinin ruhuyla hazırlanacak gelecek 1 Mayıs’lara.  

 

*

Canı pahasına bir hakkı savunanlar arasında, bir de kadınlar var Türkiye’de.

 

Her gün kendi hayatına karar vermek isterken, erkek şiddetiyle, yani önlenebilir ölümlerle can veren kadın kardeşlerimiz için bir kere bile böyle bir seferberlik yaptınız mı hiç?

 

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, her gün devleti göreve çağırırken tam da bunu kastediyordu işte.

 

Olanaklar devletin elindedir, bu olanaklar kadınları korumak için seferber edilmelidir diyordu.

 

Ne kadar açık görüldü; ne çok güvenlik olanağı varmış değil mi devletin.

 

Platform ülkenin dört bir yanında adliyelere koşarken, dört yandan polis,Taksim’e getirilebiliyormuş demek. 

 

Bunu öğrendiğimiz çok iyi oldu. Her seferinde bu seferberliği kadınlar için talep edeceğiz, bunu bilin.

 

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı, siz de gördünüz değil mi?

 

Bundan böyle göreviniz tehlike.

 

Kabinenizdeki Güler’den, bu imkânları aynen kadınlar için istemek görevinizdir, siz de bunu bilin.