Nimet Üzüm’ün sözleri bunlar, bütün kadın kardeşlerine söylüyor.
32 yıllık hayatının yarısı, erkek şiddetine karşı direnmekle geçmiş; çok mücadele verip boşanmayı başarmış.
16 yaşında gelin olduğu ilk gün başlayan kâbus, buna rağmen bitmemiş hala.
Düğündeki çiçekleri vazoya koyuyormuş, bir anda kül tablası kırılmış kafasında.
İlk hamileliğinde dayak yemiş, bebeğini düşürmüş.
Bir gün “şimşekler çakmış.” “Bir daha sefere ya öleceksin ya ayrılacaksın” demiş ve ayrılmak için kararlı davranmış.
Şimdi boşanmış olduğu halde devam eden şiddetle ilgili, 15 tane tehdit davası var. Nimet, haklarını kullanmakta ve mücadele vermekte sonuna kadar kararlı; “Ben daha ölmedim” diyor.
6284 sayılı Koruma Kanunu, bildiğimiz üzere çok sayıda bakanlığı kadınları korumakla görevlendiriyor. Ancak hayati mesele daha çok kolluk kuvvetleriyle ilgili dönüyor. Kanunun uygulanmasındaki boşluklar da ilk buradan başlıyor.
Polislerin yeni kanuna göre yetkileri var ama bundan haberleri yok. Haberleri olsa, ruhları yok kadınları korumak için.
Nimet’in annesine “Bıktık senin kızından” diyorlar. Annesi ağlıyor bu sözlere. Nimet ise kurşun gibi bir yanıt veriyor: “Her defa da şikâyet edilmez ki! Ölünür, değil mi?”
Türkiye’de polis, kanuna göre yetkili iken ve yetkilerini kullanmaya başka her durumda çok meraklı iken, kadınları korumak konusunda neden bu kadar sakin?
Örneğin, Nimet’in kerelerce yaşadığı şikayet süreçlerinden birinde, arabada polislerin yanında “kafanı keseceğim” diyor adam. Polis dönüp de “suç işliyorsun” bile demiyor.
Benzer biçimde İzmir’de koruma kararı da olan Sema Öztürk kardeşimizle polisler ilgilenmedikleri gibi; “Her gün seni mi bekleyeceğim? Git davanı geri çek. Bu yasalar çıktıktan sonra böyle rahat şikayetçi oluyorsunuz” diyor.Sema bıçaklandı ve zanlı hala yakalanmadı.
Son günlerde, liselisinden sinemaseverine, her tür kesime karşı çok hareketli, yetkili olan polis, neden kadınları korumakta yetkilerini kullanmıyor?
Ayrıca, korunma kararını ihlal eden erkeğe ceza tanımlandığı halde, ceza ya erteleniyor ya para cezasına çevriliyor. Her seferinde erkek, devlete o parayı ödüyor, rahatlıyor, gidiyor; aynısını bir kez daha yapıyor.
Bunun sonucu nedir? Nimet cevap veriyor: “Ben dayak yiyorum, devlet benim üzerimden para alıyor”
Ya da o erkek bir türlü yakalanamıyor. Şirin kardeşimizi 8 yerinden bıçaklayan üst sınırdan ceza aldı, iyi oldu. Ama nerede bu kişi? Meçhul!
Bu, Şirin’in hayatta kalmasını da meçhul hale getiriyor.
Şirin de boş durmuyor, hayatta kalmak için haklarını kullanmaya sonuna kadar kararlı. Kendini güvende hissetmek için yasanın tanıdığı olanakları zorluyor ve biz her birinde nasıl boşluklar var öğreniyoruz.
Şirin, Nimet, Nilgün, Sema ve bütün koruma hakkı mücadelesi veren kardeşlerimiz, kadın cinayetlerini durdurmak için nelerin yapılması gerektiğini bir bir açığa çıkarıyorlar:
- Yakalama kararı olup da yakalanmayan erkekler,
- Yakın koruma için istenen günlük harcırahlar ve kadınların bunu karşılayamadıkları için koruma alamamaları,
- Sığınma evlerinin ve ŞÖNİM’ lerin şartları,
Adres ve kimlik değişikliğinde yaşanan sorunlar ve bunlar gibi minik ama hayat kurtaran işlemleri, bir matematik bilimi gibi çözmeliyiz. Ki, kadın kardeşlerimiz öldürülmesin.