Tayyip Erdoğan Kürt meselesi üzerine konuşuyor.

Eyalet diyor, baldıran şerbetini içerim diyor, serimi (başımı) veririm diyor…

Türkiye solu ne diyor?

“Efendim, samimi değil.”

Yahu tabii ki samimi değil. Olması da gerekmiyor. Su katılmamış sağcı, makyavelist bir adam bu.

Ölünün gözünden yaş çıkar mı?

Siyaset yapıyor sadece. Siyaset de samimiyetle yapılan bir iş değil.

Tayyip Bey’in şair olma iddiası yok.

Peki neden sol samimiyet aranıyor durmadan?

Apolitik de ondan.

Siyasetin soğuk sularına girmek istemiyor. Barda rastladığı birkaç entelden “politika pistir” lafı duyup “tiskinme” yaşıyor. Halbuki solcu insanlar topluluğunun tek bir özelliği vardır. O da piknik yapması, panel yapması, konser yapması değil. Siyaset yapmasıdır. Geri kalan her şey çook sonra gelir.

Diğer işleri başka insanlar yapabilir ama solcu ancak siyaset yapar.

Solcunun solcu olarak var olma nedeni budur.

Kürt meselesi siyaset yaparak çözülür.

Başbakan kendine yontan bir siyaset yaparak meseleye giriyor.

Siyaset alanında samimiyet değil güçler konuşur. Erdoğan kartlarını oynuyor.

Kürt hareketi de kartlarını oynuyor, oynayacak. Buna göre sonuçlara bakacağız.

Ama samimiyet yok o nedenle oynamam, olmaz.

 

*

Diyelim ki ben yanılıyorum.

Her konuda samimiyet arayan Türkiye solunun saflığını, temizliğini beğenmemezlik ediyorum.

Peki, “lütfen niyet okuması yapmayalım” lakırdısı sol içinde neden bu kadar rağbet görüyor?

Hani önemli olan samimiyetti.

Hani önemli olan niyetti.

Ne oldu?

Burjuva politikacılarında büyük bir samimiyeti şart gören sol, kendi görüşmeleri esnasındaki niyet sorgulamasını nasıl men edebiliyor?

Konu nasıl mı buraya geldi?

Asıl ben size soruyorum sevgili okur.

Bu çelişki kimseyi gıdıklamadan nasıl böyle sürebildi?

Birisiyle tartışırken “sen şunu şu nedenle şöyle söylemişsindir” diyorsunuz. O da size “sakın niyet okuma” diyor.

Yani kurcalama, sorgulama şüphe etme.

Bana güven, görüneni gerçek kabul et, bana tabi ol, olmaya mecbursun.

Değil, solun gerçeklere dayalı bilimsel yöntemi, daha rönesans-reform hareketleri yok ufukta.

Bilimsel yöntem şüphe ile kurulur.

Sınanmamış olanı söylendiği gibi kabul etmekle değil.

İnsanlar arasında açıklık vardır, tartışmak vardır, sağlamasını yapmak vardır.

Ve fakat dikkat ederseniz sol da lafının üzerine bir laf söylensin istemiyor anlaşıldığı kadarıyla.

Öylece kabul edilsin.

Yani, “bana güvenin”.

Tayyip Erdoğan ne diyor, “bana güvenin”.

Nasıl oldu da ortaklaşıldı değil mi? Bunun üzerine düşünelim biraz.

Erdoğan’ın samimi olmasını bekleyemeyiz. Güvenemeyiz de.

Tartışmamız gereken bir solcudan samimi olmasını bekleyebiliriz ama sadece buna güvenemeyiz.

Güven bir roman adıdır.

İnsanlar arasında ancak demokrasi olabilir.