Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, kadınların hayatta kalma mücadelesiyle iç içe olduğu için, cinayetlerle ilgili kayıtların çözümde yol gösterici olabileceğini düşünerek, Bilgi Edinme Kanunu’na dayanarak defalarca sorumlu kurumlara başvuruda bulundu. Başvurulara ya hiç yanıt alamadı ya da çelişkili yanıtlar aldı. Örneğin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı elinde veri olmadığını, Jandarma Genel Komutanlığı ise verileri Bakanlığa gönderdiğini söyledi.

 

Platform, iş başa düşünce her yıl yaptığı gibi bu yıl da iletişim araçlarından ve ailelerden elde ettiği verileri derleyip 8 Mart öncesinde kamuoyuyla paylaştı. Ölümlerin azaldığını görmek en büyük bahtiyarlık olacaktı ama ne yazık ki 2012 yılında cinayetler önceki yıla göre artmıştı. Sonra Aile Bakanlığı tuttu, daha önce elinde kayıt olmadığını söylediği halde, Platform açıklama yaptıktan sonra bu yıl daha az sayıda kadının “aile içi şiddet” olaylarında hayatını kaybettiğini açıkladı. Son günlerde bazı farklı kurumlardan da yeni açıklamalar geliyor. Örneğin AKDAM, Türk?y?’d? 6 yıld? 4 bin 90 kadının öldürüldüğünü söyl?di, bu da dehşet verici bir tabloydu.

 

Platformun kayıtları, kaynaklarıyla belli, diğer kurumların da kaynaklarını açıklamaları gerekir. Özellikle Bakanlık, daha önce elinde olmadığını söylediği kayıtları nereden elde etti? “Aile içi şiddet” sınırlamasıyla konuşurken bu kapsama girmeyen ve ama öldürülmüş olan kadın kardeşlerimizi, öldürülmemiş mi sayıyor? Oysa 6284 sayılı Koruma Kanunu, resmi evlilik şartı aramadan kapsayıcı koruma hakkı tanırken, Bakanlık kadın cinayetlerini, kanun ile çelişen biçimde ele alamaz.

 

Örneğin dün 26 Mart’ta ilk duruşması Konya’da görülen, ölmeden önce yazdığı dilekçesinde ‘’ölümüme göz yumanlar bir kadın cinayetine daha sebebiyet vermiş olacaklar’’ sözleriyle akıllara kazınan Gülşah Öğretmen sayılmıyor mu?

 

*

Gülşah, hayatta kalmak için ne gerekiyorsa yapmış, yasaların ona tanıdığı hakları kullanmak için gerekli makamların hepsine başvurmuş. Onun hayatını kaybetme biçimi tam teşekküllü bir devlet skandalı olarak hafızalarımızda. Ve Gülşah, bu skandala adı karışanlar unutulmasınlar diye de ne gerekiyorsa yapmış durumda. Vasiyet niteliğindeki mektubunda, ölümüne sebep olanları bir bir sayıyor, görünür kılıyor. Bu iş ona düşüyor.

 

Ve Aile Bakanlığı, Kadın Bakanlığı olmadığı sürece ve kadınları görünmez kıldığı sürece ne oluyor biliyor musunuz?

O makamlarda, o koltuklara oturanlar da Gülşah’ı görmüyor.

 

Ve daha fazlası oluyor: elinde öğretmen kanı olan katil de, Gülşah’ı görmüyor. Kardeşimizin dün ilk duruşmasında, sanık mahkeme salonuna dönüp, bizlere “Gülşah nerede?” diye sordu. Duruma bakın, bizim ona soracağımız soruyu, tutmuş o bize sormaya cüret ediyor.

Tasarlayarak cinayet işleyenler, şimdi tasarlayarak akıl hastası numarası yapıyor.

 

Hakim kendisini uyardıkça da, “siz de üç ay ceza evinde yatsanız, benim gibi olursunuz” diyor. Siz sokak ortasında kadın kardeşimizi öldüreceksin, sonra ceza da yatmayacaksın öyle mi? Bir de, öldürmemiş numarası yapacaksınız. Ve yine erkekler “mağdur”.

 

Peki bu adam bu cesareti nereden alıyor dersiniz?  “En fazla ölürsün” diyen validen, milli eğitim müdüründen, kadınlara hakları olan korumayı vermekte ayak direyen kolluk kuvvetlerinden ve “aile”içinde olmayan ölümü, ölümden saymayan Bakanlık’tan olmasın?

 

*

Gülşah öğretmen, yaşarken de yaşam için ne gerekiyorsa yapmış bir kardeşimiz.

Annesi, onu “hep iyi bir eser bırakmak isterdi” diye anlatıyor.

Gelin onun genç ömrüne mal olan bu eseri birlikte yaratalım. Onun ölümüne seyirci kalanların yargılanması, başka Gülşah’ların hayatını kurtaracaktır.

 

Başbakan, “bu işin üzerine gidelim” demişti. İşte tam o andayız; Gülşah öğretmenin dilekçesinde açık açık isimlerini verdiği yetkililer hakkında hala idari soruşturma açılmamış durumda.  Ne duruyoruz? Kimi koruyoruz? Bu kişiler hakkında, ailenin yürüteceği davalar dışında devletin bir davası yok mu?

 

Devlet, kendi öğretmenini- hem de deprem bölgesinde, konteynır şartlarında hizmet veren öğretmenini korumayan yetkililerle ilgili nasıl hiç işlem yapmaz?

 

Gülşah Aktürk’ün katilinin en üst sınırdan ceza alması için platform çok sayıda ilden, çok sayıda aile ile Konya adliyesindeydi dün. Adalet için Aktürk ailesi, avukatlar, Konya Barosu, Platformla beraber gereğini yapıyor.

Peki Van’daki yetkililerle ilgili gerekenleri ne zaman yapacak sorumlular?

  

*

Son olarak, kadın cinayetleri ile ilgili açıklama yapan her kuruma da görev düşüyor. Açıkladıkları bu kadar dehşet verici tabloyu ortadan kaldırmak için ne yaptıklarını da sormak istiyorum.

Açıklamak yetmez. Açıkladığınız gerçeklere karşı, en az platform kadar seferber olunuz, mücadele ediniz.