Ne zaman bir toplumsal sorun konuşulsa “eğitim şart” denir. Evet, eğitim önemlidir ama esasta kadın kurtuluş mücadelesi şarttır. Ancak mücadele ederek haklar kazanıyoruz. 

Tıpkı yıllar önceki oy hakkı mücadelesinde olduğu gibi, korunmayla ve adaletin sağlanmasıyla ilgili haklarımızı alıyoruz. 

Ve haklarımızın ayaklanması için, kadınların ayakları üzerinde durmasını sağlayacak olanı, eşit haklarla çalışma hayatına katılma hakkımızı almalıyız. 
 
Bu bakımdan Türkiye’de kadın cinayetleri, patriyarkal kapitalizmin en net biçimidir.
 
Kapitalizm kadınların %70’ini üretimin dışına sürmüş,  ekonomi kadınları işgücü bile saymayarak büyüyor. Bu,ekonomik şiddetin en uç bir biçimi.
 
Patriyarka da geliyor, erkek şiddetinin en uç biçimi ile kadın cinayetleri ile elinden tutuyor onun.
 
Bugün Türkiye’de iki sistemin iç içe oluş biçimi budur. Türkiye’de sosyalist feminizmin hattı da bu olmalıdır.
 
*
 
Sermaye – patriyarka ittifakı kadınların “ev kadını” statüsüyle işgücü dışında kalmasına bağlı. Devlet kadınlara ya bu ittifakı bozmayacak tarzda esnek çalışmayı ya da çocuk doğurmayı reva görüyor. Bu aynı zamanda Türkiye’deişsizlik oranlarının yüksek ortaya çıkmamasını sağlıyor.  
 
Eğitim şart demiştik, evet eğitim arttıkça istihdam oranı artıyor ama işsizlik oranı azalmıyor, o da artıyor. Örneğin son TUIK verilerine göre;
 
Lise düzeyinde eğitim almış kadınlar için; işgücüne katılım oranı %30, işsizlik oranı da %26. Yani eğitim almak sorunu otomatik çözmüyor.
 
İnsani Gelişme Raporlarına baktığımızda kadınların işgücüne katılımı %26,9 olduğunu ve aslında çalışan kadın nüfusu olarak sayılanlarında çoğunluğunun “ücretsiz aile işçisi” olduğunu görüyoruz.
 
Kadın cinayetlerini durdurma mücadelesinde, günde 6 kadının öldürüldüğü haberi aldığımız günleri yaşadıkça, dünya yüzünde böyle başka bir ülke var mıdır? diye sorardık. Aklımıza bir tek Meksika gelirdi; şu anda güncel olarak da devam eden, ucuz işgücü kadın işçilerin cinayete maruz kaldığı sınır bölgeleri. Bu bir tesadüf değilmiş, OECD raporlarına göre en yüksek ücretsiz çalışan kadın oranına sahip iki ülke; Türkiye ve Meksika. 
 
*
 
Türkiye’de 80 sonrasında liberal ekonomide hükümetler için genel olarak işsizlikle mücadele öncelikli bir konu olmadı, her şey serbest piyasaya bırakıldı. Bunun acı sonuçları kendini belli ettiğinde ise, kadınlar için genel ifadelerin ötesine geçmeyen somut politikalar önermeyen bir yaklaşım sürdü. Devlet kalkınma planlarına kadınların dahil olabilmesi bile ilk kez 90-94 yılı 6. Kalkınma planında mümkün olmuş düşünebiliyor musunuz? Bu planda da konu, “Aile-Kadın-Çocuk” başlığında, kadın istihdamı için “gerekli koşullar oluşturulacaktır” soyut – genel ifadeleriyle ele alınıyor.   
 
*
 
Ekonomide bu genel-soyut yaklaşımın acı sonuçları açıkça ortada, kadınlar %70 işsiz iken, özel alanda bunu sürdürmeye çalışmak mantıklı değildir. Şimdi de kadın cinayetlerini, aile –kadın- çocuk başlığında her şeyi katıp karıştırarak ve genel-soyut ifadelerle ele alınıyor. 
 
Kadınlar için bunun sonucu; özel alanda kadın cinayetleri ile hayattan, kamusal alanda ekonomiden dışlanma ile üretimden mahrum bırakılmak. Bu ikisi de kadınların anne sütü kadar hakları olanlar oysa. 
 
 
Türkiye’de öldürülen her kadın, hayattan hakkı olanı; çalışabilmeyi, boşanabilmeyi, hayatına karar verebilmeyi istemişti. 
 
Her kadın ölümü bu uğurda verilmiş bir mücadeledir.
Bu sene Türkiye’de 8 Mart, bu mücadeleye armağan olsun.  
Bizi kadınların öldürülmediği bir Türkiye’ye yaklaştırsın. 
 
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, hak arayan ailelerle beraber 9 Mart’ta Taksim’de işte bunun için yürüyecek.