Dünya tarihini anlatan belgeseller çok ilgimizi çeker.

 
Kendi türdeş varlığımız insanın, neler yapabildiğini, nerelerden geçip nerelere geldiğimizi ağzımız açık izleriz bazen. Vay be, deriz, ne tuhafmış eskiden.
 
Bizim “İşler Güçler” ekibinin oynadığı Türkcell reklamındaki gibi değildir orada işler, güçler. Arkada bıraktığımız için sevineceğimiz koşullar vardır.
 
Kölelik vardır.
 
Arenalarda kan vardır. 
 
Kadınlar yurttaştan sayılmazlar.
 
Geriye bakınca çoğu kez bugünün modern toplumunda olduğumuz için memnun oluruz.
*
Tarihin bir akışı vardır. Durduramazsınız.
 
Bu akışın içinde, onun ritmine uymayan ters şeyler olur. Onu durdurmak istersiniz.
 
İşte Türkiye’de bunun örneği “kadın cinayetleridir”.
*
Türkiye’de kadınlar, modern toplumun gereği olan şartlara uyum gösteriyor, dışarı çıkmak, eğitim almak, çalışmak, kendi hayatına karar vermek istiyor. Bu yolda bir engel ile karşılaşınca, gerekirse boşanabilmek ya da ayrılmak ya da istemedikleri teklifleri reddetmek istiyorlar.
 
Bu en makul talebin karşılığı ise ölüm oluyor.
 
Kadınlar olabilecek en sağlıklı şeyi; dünyalı olmayı istiyorlar.
 
Karşılarında ise eski Adem
 
Erkekler kadına, aslında ona ait olanı: kendi hayatını vermemek için, gerekirse kadın kıyafetleri giyerek, gerekirse bütün geceyi kadının sığındığı baba evinin çatısında geçirerek, taammüden ve kararlılıkla cinayet işliyor.
 
Birbirinden farklı erkekler farklı yerlerde ama benzer bir kurguyla, kadın öldürüyor.
 
Kahvaltıyı hazırlayanı, aynı kahvaltıda bıçaklıyor. Çocuğunun annesini balkondan atıyor. Öldürüp araçla üstünden defalarca geçiyor.
 
Kadınların olabilecek en makul ve sağlıklı talebi, erkeklerin olabilecek en uç şiddetiyle karşılanıyor.
 
 Bu dünyada yaşayan herkesin dünyalı olma hakkı var da, kadınların yok mudur?
 
Bu dünya erkeklere aittir diyen var mıdır dünya yüzünde?
 
Kimse bunu diyemiyorsa, bu soruya suskunsa, o zaman kadın cinayetlerine ses çıkarması gerekmez mi?
 
Türkiye’de kadınların ortaya canlarını koyarak dünyalı olmak istemesinin yanında yer almayan kalmamalıdır o halde.
 
Yaşadığımız erkek egemenliğinin çok uç bir biçimidir.
 
Tarih bunun gibi başka örnekler gördü; kadınlar oy hakkı mücadelesini de böyle canları pahasına kazandılar.
 
Artık kadınlar seçimlerde oy vermede sorun yaşamıyoruz.
 
Ama kendi hayatlarımıza oy veremiyor isek bu çok tutarsız değil mi?
 
Bu konuda kadınların oylarıyla seçtikleri yöneticiler ne diyor acaba?
 
Cumhurbaşkanı ve başbakan ne diyor?
 
Bir gün bugünlerin de belgeseli yapılacak oysa.
 
Yıllar sonra 2010’lu yıllarda Türkiye’de her gün beşer beşer öldürülen, en makul talepler uğruna canlarını ortaya koyan kadınlar için, yaşam hakkı için kimin ne dediği bir bir ortaya konulacak.
 

Tarihin bir akışı vardır, içinde tarih yapanlar da olan.