Kadın cinayetlerinin ardı arkası kesilmiyor. Her gün haber bültenlerinin bir kısmı kadın cinayetlerine ayrılıyor.
 
Neden peki? Ne oluyor da bu kadar çok kadın cinayeti işleniyor?
 
Bir sorun mu var? Varsa ne?
 
*
Bu ülkede Başbakan’ın da sık sık belirttiği gibi kişi başına düşen milli gelir 2002’deki 3.500 dolar olan seviyesinden,
 
10.500 dolar seviyesine gelmiş durumda.
 
Yine Başbakan’ın övünme konusu ettiği şekliyle Türkiye G20 arasına girmiş durumda. Yani en gelişmiş 20 ülke arasında bulunuyor ve hatta G17 derecesinde.
 
Şu an kötü bir şekilde düşmüş de olsa, çok az bir vakit önce büyüme hızımız Çin’le karşılaştırılacak ölçüde yüksek kabul ediliyordu.
 
Yani ne oluyor?
 
Eğer sanayileşme, kentleşme ve modernleşme diye bir şey varsa, bu memlekette bu oluyor.
 
AKP’nin insanların hayat tarzlarına ve özgürlüklerine müdahale eden sağcı politikalarına rağmen, maddi-iktisadi aşama budur. AKP’nin hükümet oluşu sanayileşme, kentleşme ve modernleşme gerçeğini değiştirmez. Bu bizi yanıltmasın. O başka öbürü başka.
 
Konu sadece toplumsal ve iktisadi gelişmelerin bu olmasıyla kalmıyor.
 
Mevcut gidişata aynı zamanda “kadın hakları da verilmiştir” şeklinde bir efsane eşlik ediyor. Zamanında Mustafa Kemal Atatürk vermişti, şimdi de bir nevi Recep Tayyip Erdoğan gerektiği miktarda veriyor, gibi mesela.
 
Kadınlar bu kadın haklarını, (verilmiş olsa dahi) alıp kullanmaya kalkıştıklarında sorun başlıyor.
 
*
Kişi başına düşen milli gelir 10.500 dolar.
 
Türkiye G17 ama…
 
Kadınların işgücüne katılma oranı, sıkı durun sadece yüzde 30.
 
Yani, kadınların yüzde 70’i işgücü dahi sayılmıyor.
 
Yani, kadınların yüzde 70’inin çalışmasına gerek dahi görülmüyor.
 
Yani kadınların yüzde 70’i herhangi bir nüfus. Herhangi bir rakam.
 
Yüzde 70, “Buna iş bulalım mı bulmayalım mı?” diye yapılacak değerlendirmenin dışına çıkmış olanlar.
 
Yüzde 70, işsiz bile sayılmayanlar oluyor.
 
Tam bir inkar yani.
 
Sorulacak olsa “Bu kadınlar neden işsiz?” diye:
“Efendim onlar işsiz değil, onlar işgücü bile olamamış olanlar” denilecek.
 
Kadınlar o kadar geride.
 
Kadınlar işsiz bile değil, işgüçsüz.
 
Yani işsiz olmak mertebesine gelebilmek için dahi önce işgücü statüsünü kazanmaları gerekiyor.
 
Gördünüz mü, daha kadınların işe sahip olma aşamasına hiç gelemedik.
 
Zaten işe sahip denilen kadınların üçte biri ücretsiz aile işçisi olarak çalışıyor. Yani çalıştığı işten bir ücret bile almıyor.
 
Çalışıyor denilen de bu.
 
Yani belirli bir ücret karşılığında istihdam edilen kadınların çalışma çağındaki toplam kadın nüfusuna oranı yüzde 15 civarında.
 
Kadınların ücretle çalışabilen yüzde 15’i verilmiş hakları kullanabilecek bir toplumsal denge yaratamıyor.
 
İşçi, işsiz ve hatta işgücü bile olamayan kadının, haklarını kullanabilir bir özne olabilmesi engelleniyor.
 
O kadınlar erkekler tarafından değersizleştirilmeye çalışılıyor.
 
Erkek değersiz kabul ettiği kadını, haklarını kullanmak istediğinde kolayca cezalandırma yoluna gidiyor ve en sonunda öldürüyor.
 
Kadınlar çalışma haklarını kullanamadıkları için, boşanma haklarını da kullanamıyorlar.
 
Ama kadınlar direniyor.
 
Her ne pahasına olursa olsun çalışmaya kalkışıyorlar.
 
Ve her ne pahasına olursa olsun, eğer isterlerse boşanabilirler.
 

Kadınların direnişi sayesinde kadın hakları efsanesi gerçek oluyor