Tam da başbakanın istediği gibiydi işte; Birgül Avcı beşinci çocuğunahamileydi.

Tam da ertesi gün doğum yapacak, bir nüfus daha kazandıracak iken,

17 yıllık kocası Mehmet Avcı, dokuz aylık hamile olan onu ve bebeği,

İkinci kattaki evinin balkonundan aşağıya, beton zemine attı.

Yanlış duymadınız, İstanbul’da Gaziosmanpaşa’da bir evde, bu olay aynen böyle gerçekleşti.

Birgül’ün erkek kardeşi; "Eniştem ablamı sürekli dövüyordu. Dünde kapıyı kilitleyerek dayak atmış balkonda dayağa devam etmiş sonra daablamı aşağıya atmış" dedi.

Bir kadın cinayeti, komşuların yardımıylaönlendi; hastaneye yetiştirilen Birgül’ün hayatı kurtuldu. Ama bacağında çok riskli kırıklar, gözünde ise ciddi hasar var. Onu çok sayıda ameliyat bekliyor ve sağlığı nasıl seyredecek bilemiyoruz.

Sezaryenle kurtarılan bebek ise, yoğun bakımda hayat mücadelesi veriyor.

Şimdi, “kürtaj, sezaryan cinayettir” diyen başbakanın, burada acımasız biçimde cinayete teşebbüs eden erkek hakkında ne diyeceğini merak ediyor insan. 

Bu nasıl bir erkek şiddetidir? “Ablamı aşağıya atmış” cümlesini bir düşünün abiler.

Neyi aşağıya atıyorsunuz? Kimi, nasıl, nereden, hangi hakla, nereye atıyorsunuz?

İkinci kattan aşağıya atılabilir olan hiçbir canlı yok iken, kadınlar nasıl “atılabilir”, “kesilebilir”, “vurulabilir” olabiliyor Türkiye’de?

Başbakan, 5 çocuktan beyaz ekmeğe kadar her tür konuda detaylı açıklamalar yaparken, kadın cinayetlerine dair neden açıklamalar yapmıyor? Hani, “yaratılanı severdi yaratandan ötürü”. 

Toplumun yarısını oluşturan kadınlar bu kategoriye de mi girmiyor?

Her gün üçer beşer öldürülen kadınlar için, Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlükleri, Adalet Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve devamında bütün sorumlu taraflar açıklama yapmalıdır.

Erkeklerin defalarca bunu yapma cesareti bulmasını önleyecek olan budur. Yetkililer, kadınların hayatını ellerinden alan bu erkek şiddetini kınamalı, kınamak yetmez; koruma kanunun uygulanması, ölümlerin önlenmesi için ellerindeki tüm imkânları seferber ederek tıpkı Yargıtay gibi görevlerini yapmalıdırlar.

Yargıtay 1. Ceza Dairesi gibi olmalılar.

Daire'nin 2008 yılından bu yana başkanlığını yürüten Mehmet Yalçın yıllardır cinayet davalarıyla uğraştığını, bir karşılaştırma yaptığında kadına karşı şiddetin sayısının arttığını söyleyebileceğini ifade ediyor ve çok net ve çok önemli ve hayat kurtarabilecek olan bir açıklama yapıyor:

''Kadınlarımızın öldürülmesini istemiyoruz. Üzerimize düşen görevi en iyi şekilde yapmaya çalışıyoruz. Bu konuda verdiğimiz kararlar da bunun teyidi olsa gerek. Çoğu kararımız basında yer almıyor, ancak birkaçı basında yer alıyor. Acımasızca bir kadın cinayeti var bunu kabul ediyorum ama biz daire olarak kadınlarımızın hakkını hukukunu korumak için elimizden gelen bütün gayreti gösteriyoruz''.

İşte bu noktada basın da görevini yapmalı, bu açıklamaları manşete taşımalıdır çünkü bu açıklamahayat kurtarıcı ve örnek niteliktedir;

-          Yargıtay 1. Ceza Dairesi, herhangi bir yer değil Türkiye genelinde işlenen cinayetlerin tümümün görüldüğü temyiz mercidir. Kadın cinayetleri de Türkiye genelindedir. Bu nedenle kadınlar lehine kararları dikkat çeken Daire’nin, eşini veya sevgilisini öldüren erkeklere verilen cezalarda ''haksız tahrik indirimi'' uygulamasını bozma nedeni sayması, bir genel ilke niteliği taşımaktadır.

-          Şiddet gördüğü sırada kendini savunurken kocasını öldüren kadınlarla ilgili ''meşru müdafaa''değerlendirmesi ile tahliye kararlarının da bu daireden çıkması, daire başkanının ''Kadınlarımızın hakkını hukukunu korumak için buradayız'' sözünü doğrulamaktadır. Türkiye’de eşit haklara sahip olabilmesi için, kadınların tam da bu gibi pozitif desteğe ihtiyacı vardır.

-          Daha da önemlisi, bu tutum ve açıklama, canı yanan aileler ve birlikte mücadele ettikleri Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun senelerdir talep ettiği caydırıcı ceza uygulamasının bir fiili biçimidir. Bu fiili biçimin, Türkiye geneline hitap eden bir merci tarafından uygulanıyor olması, resmi karakter kazanmasının da önemli bir adımıdır. Kadın cinayetleri davalarında en sık karşımıza çıkan adaletsizlik biçimi indirimler olduğundan ortadan kaldırılmaları caydırıcı olabilecektir. Bundan sonra yapılması gereken “Kadın cinayeti” nin hukuki tanımlama olarak Ceza Kanununda tam olarak yerini alması ve ilgili maddelerin buna göre düzenlenmesidir.

Yargıtay 1. Ceza Dairesi görevini yapıyor, ölümden sonraki adaleti tesis etmek için örnek bir tutum ortaya koyuyor.  Ölümlerin önlenmesinde bütün sorumlu taraflar ve özellikle de 6284 sayılı koruma kanunun uygulanmasında kritik rolü olan kolluk kuvvetlerinin Türkiye genelinde mercisi İçişleri Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü, görevlerini ellerinden geleni bütün gayretleriyleyerine getirseler ne olur biliyor musunuz?

Türkiye’de kadın cinayetleri durur.  

Bu hayal değil, düşünün; Birgül Avcı’nın hayatını komşular elbirliği ile kurtarabiliyorsa, her tür imkana sahip bu mercilerin de çok sayıda kadının hayatını kurtarması olabilecek en makulbeklentidir.