İnsanlar “bizim işimiz ne olacak” diye ağlıyorlar.

Ne garip değil mi?
Kapitalizm insanları ne hale getirmiş.
Köleler iş isteyip ağlamazdı, köylüler iş isteyip ağlamazdı, ormanlarda yaşayan ilkel kabileler iş isteyip ağlamazdı ama bugün insanlar işlerini kaybettikleri için ağlıyorlar. Büyük ilerleme kaydettik insanları ağlatmak konusunda hakikaten.
 
Neden insanlar bu derece oyunun dışına itiliyor? İnsanlar neden oyunun dışında kalmaktan bu derece korkuyorlar?
 
İnanmayacaksınız biliyorum ama yine de anlatacağım.
Nasıl düşünmüş olduğunuzu bir hatırlayın. Hani bir mülkiyet tartışması vardı.
Biriken bütün mal, mülk ve fabrikaların bazı kişilerin özel mülkiyetinde olmasının sorun yaratacağı konuşuluyordu. O tartışmayı uzaktan izlemiştiniz.
 
Eğer ürün üretiliyorsa, işçilere de maaşları veriliyorsa sorun ne olabilir ki diye düşünmüştünüz. Üretilen fazladan değere açıkgöz bir işveren el koyarsa ne olabilirdi ki? Eninde sonunda kazanmış olduğu o koca parayla yatırım yapacaktı. Para yine üretime dönecekti. Bir işveren paranın ne kadarını yiyip çarçur edebilirdi ki. Sakıp Sabancı kaç kat elbiseyi üst üste giyecekti. Giyecekse de helal olsundu. Mademki uyanıktı, mademki akıllıydı, o kadarını hak ederdi. Servet düşmanlığına gerek yoktu.
 
Peki, mala-mülke-fabrikalara sahip olanlar makinelere de sahip mi? Evet.
Makineler sürekli gelişiyor mu? Evet
Makineler sürekli geliştikçe, işçilerin yapıyor olduğu işleri yapar hale geliyor mu? Evet.
Makinelere sahip olanlar, işleri makinelere yaptırıyorken, makinelere sahip olmayan işçilere ne olacağını düşünürler mi? Düşünmezler.
Sorun işte burada.
 
Makinelere sahip olanlar, makinelere sahip olmayanların halinden anlamaz.
Makinelere sahip olanlar sadece ve sadece üretimine bakar. O işsiz kalmış, öteki aç kalmış hiç umurunda değildir.
Makineler özel olarak birilerine aitse eğer durum aynen böyle olur.
Eğer ekonomik hayatı makine sahipleri belirliyor ve yönetiyorlarsa, kaçınılmaz son budur.
Eğer ülke ekonomisini makine sahipleri değil de makineyle çalışanlar yönetseydi insanlar ağlamazdı. Makineler geliştikçe ve işçilerin yapacağı işler azaldıkça bu durum toplumun yararı için kullanılırdı. Belli bir sektörde emeğine ihtiyaç duyulmayan insanlar başka bir sektöre kaydırılırdı. Servet sahiplerinin çok fazla kazanıp birbirleriyle daha amansız bir rekabeti devam ettirmeleri için aynı ya da daha fazla çalışmaya devam etmezlerdi. Çalışma süreleri kısaltılırdı. 8-9-10 saat değil 6 saat çalışılırdı.
 
Makinelerin yarattığı olanak ve kolaylık insanlık için kullanılırdı.
 
Şimdi ise:
Makineler gelişiyor, insanların ödü patlıyor.
Makineler gelişiyor, işsizlik ve açlık yayılıyor.
Makineler gelişiyor, iş saatleri azalacağına uzuyor.
 
İşte bütün bu kötülüklerin anası makinelerin gelişmesi değil makinelerin özel mülkiyetidir kardeşim.
Makinelerin sahipleri, makinelerin getirdiği nimetleri toplumla paylaşmazlar. Makinelerin getirdiği nimetlerin de tamamıyla kendilerine ait olduğunu düşünürler.
 
Özel mülkiyet şişede durduğu gibi durmaz. Bir gecede işçilerin işten atılmasına kara verir, gerisine karışmaz.
Oysa makinelerde çalışanlar aynı zamanda makinelerin sahipleri de olsalardı. Yani makinelerin sahibi toplum olsaydı. Yani makinelere hiç kimse şahsen sahip olmasaydı ne iyi olurdu.
Kimsenin şahsi bir kararının altında ezilmezdik, işsiz kalmazdık.
Tek bir patron ne olacağımıza karar vermezdi.
 
Ne olacağımıza, ne yapacağımıza birlikte karar verirdik. Eğer deli değilsek aç ve işsiz kalacağımız kararlar almazdık.
 
Makineler geliştikçe mutlu olurduk, neşelenirdik.
 

Makineler geliştikçe toplum da gelişirdi, medeniyetimiz de.