Ne kadar meraklıymışsınız “cumhuriyetin cenazesini” kaldırmaya.

 
Ulusalcı sol da, liberaller de aynı sözü söylüyor;  “cumhuriyet” ölüyor.
 
Liberal pastaneden cenaze kaldırıyor. Ulusalcı ise onu AKP’nin öldürdüğünü düşünüyor.
 
Ama AKP gururlu ve mutlu.
 
 Başbakan “bürokratik cumhuriyetten” “demokratik cumhuriyete” geçtiğimizi söylüyor. Böyle söyleyen başbakan aynı zamanda bayram yürüyüşünü yasaklamaya çalışıyor.  
 
Şimdi bu tablodan toplum ne anlasın? Durum hakikaten biraz karmaşık.
 
Dünyada topluma gerçekleri açıklama sorumluluğu duyan yegâne siyaset olan sosyalizm içinde ise, bu karmaşık duruma berrak bir yanıt üretmek yerine, “şimdiye kadar biz bu cumhuriyetten ne hayır gördük ki?” şeklinde “zaten” li bir hava var.
 
Size bir şey söyleyeyim mi; “zaten” terimi kötüdür. Yapılması gerekeni fark edip de, yerinde ve zamanında yapmayışı anlatır hep.
 
O yüzden şimdi yapılması gerekenleri zamanında yapmalı, bu sene 29 Ekim’de “Türkiye tarihinde ilkler yaşanıyor” flaş haberiyle duyurulan gelişmelere bakmalıyız;
 
1.       İlk kez Çankaya’da Cumhurbaşkanı resepsiyonu yapıldı. Köşkten daha önce dışlananlar, başörtülü hanımlarıyla AKP’liler, cumhurbaşkanının deyimiyle “mutlu ve gururluydu”.  Benim gördüğüm yüz ifadelerinde ise mutluluk sarhoşluğa varmıştı. İçmeden sarhoş olmuş AKP’liler-ki zaten içemezdiler içkiyi yürüyüşten önce, heykelden tam sonra yasaklamıştılar-  intikam sarhoşuydu. Meğer olayları buymuş, daha önce dışlandıkları salonlarda balo yapmak içinmiş her şey işte. Meğer en çok buna meraklılarmış; cilalı salonlara girebilen seçkinler olmak. Bu sefer de halkı onlar almıyordu aralarına işte, oh canlarına değsindi.  Bunun adı da “statükodan demokrasiye geçiş” oluveriyordu.
 
2.       AKP %50 ise,  Türkiye nüfusunun ona oy vermeyen diğer yarısı da var ve bunların bir kesimi de cumhuriyeti kendi bildiği gibi savunmak ve bayramı yürüyüşle sokakta kutlamak istedi. Halkın bu kesimine, o salonda olmak istemeyen muhalefet de katıldı. Tarihte yine bir ilk oldu, tuttu AKP bayram kutlanmasını bile yasaklamaya çalıştı.
 
Yasak gerekçesinin biri; istihbarat almıştılar. Neymiş bu çok özel istihbarat, topluma niye açıklamadılar? Ayrıca yıllarca Taksim’de 1 Mayıs’ı yasaklamaya çalışırken de aynısını yaptılar da ne oldu? Olan şu; o yasağa direnen emekçiler, işte bu gün de yasaklara direnmenin umudu oldu.
 
Diğer bir gerekçe; yürüyüşü “AKP’yi zor durumda bırakmak, muhalefet etmek için istiyorlardı, bu yüzden engellenmeliydi”.
 
Velev ki muhalefet etmek için yürüyor yürüyen, bu da olabilir.
 
Bayram muhalefet etmenin de aracı neden olmasın ki?  Muhalefet yasak mı? Hani başbakan birkaç gün önce, “keşke Türkiye’de iyi bir muhalefet olsa” diyor, muhalefet aradığını ilan ediyordu? Al işte muhalefet.
 
Bir de bu yürüyüşü “Cumhuriyet Mitinglerine” benzetmeye çalıştı başbakan. Bu da doğru değil; bugün durum değişmiştir.
 
O mitingler en çok, yine Erdoğan’ın yönettiği Türkiye’de, Hrant Dink’in katline isyan eden “Hepimiz Ermeniyiz” diyen bizlere kontrast olarak yapıldı. Tarihin cilvesi; o zaman da bir kısım sosyalist mitinglere katılmış, bir kısım ise kardeşliği nötralize etmek için “Hepimiz Emekçiyiz” lafını icat etmişti.  Oysa o mitingleri Ergenekon yürüttü, şimdi Silivri cezaevindedir.
 
Sadece başbakana uzanan parçası tabii. Bu bayramı da Galatasaray’da taşlarda oturarak geçiren Cumartesi Annelerinin Ergenekon’u ya serbest ya da villa tipi cezaevinde.
 
 O mitinglerde göreve çağrılan ordu, şimdi başbakanın yanında birlikte resepsiyon yapıyor. Madem 29 Ekim yürüyüşünü onlardan sayıyorsun, niye Çankaya köşkünde yanındaki askere dönüp sormuyorsun?
 
Sonuç; nereden baksan tutarsızlık.
 
Tutarsızlık büyük.  AKP’yi kuşatıyor, bunu Çankaya köşkündeki intikam sarhoşluğu bile örtemiyor; Cumhurbaşkanı Gül “herkes bayramı nasıl istiyorsa öyle kutlasın” diyor,Başbakan “ polise barikatları kaldırın emrini ben vermedim” diye direttikçe diretiyor.
 
Ne büyük bir skandal. Demek, Ankara’da 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı yürüyüşündeki polis barikatı sana rağmen açıldı. Demek polis, senin dediğinin tersini de yapabiliyor ve sen hem bu kadar yasakçı olma rezilliğini kale gibi savunuyor hem de polise gücünün yetmediğini açıkça ifşa ediyorsun?
 
Kim açtı barikatı?
 
Barikatı kararlı yürüyüşçüler açtı ama sen bunu da söyleyemediğin için kendini tam olarak bitirecek laflar ediyorsun.
 
Açlık grevleriyle ilgili de aynı şey oluyor;  Gül çözüm yolunda konuşurken, başbakan “herkes her şeyi yiyor”diyor.  Tam en azından 96’da Şevket Kazan gibi konuşmuyorlar diyorduk ki, sayende 90’lara bu açıdan da dönmüş oluyoruz.  
 
Sen bu halleri elbette en çok, kurulduğu günden bu yana baskıcı olan, tam olarak demokratik olmayan bizim cumhuriyet rejiminden öğrendin.
 
Ama sen işi orada bile bırakmıyorsun, tek adamlığı Osmanlıcılıkla birleştirmeye çalışıyor, hepten saçmalıyorsun. Ne yani adını tam söyle; monarşi mi olsun? Bunu mu istiyorsun?
 
Haa işte o zaman, burası “muz” cumhuriyeti de değil.
 
Bak, yürüyüşe katılmak isteyip de illerde yolu kesilenler “sanki İngiltere devletinden mi izin alıyoruz” diye tepki veriyor. Bu demokrasisi güdük, burjuva cumhuriyetine sahip çıkıyor. O sahip çıktığının içinde, senin var olmanı sağlayan bir parlamento da var, bunu unutma.
 
Bir gün elbet kendi elleriyle kendi sınıfına ait bir cumhuriyet de kuracaklar.  %50 değil, %99’lar çünkü.