Başbakan, Van depreminin yıldönümünde, yapımı tamamlanan afet konutlarının teslim törenine katılıyor.

 

Kambersiz düğün olmaz; tören sahnesinde, Acun Ilıcalı hazır bulunuyor, Başbakan’ın elinden plaket de alıyor. Bu esnada Acun ile Erdoğan arasında çok komik diyaloglar yaşanıyor olmalı ki, kahkahalarla gülüyorlar.

 

Depremzedeler açılışa ilgi gösteriyorlar elbette ama sahnedekiler kadar şen şakrak gülüyorlar mı acaba?

 

Hadi Acun’un işi zaten komiklik ama bu Başbakan hangi yüzle gülüyor ve çok haklıymış gibi hava atıyor o sahnede?

 

Geçen yıl tam bu zamanlar, onun bakanları değil miydi “Van Türkiye’nin en sağlam yeri” diyen?

 

Ve hemen sonra ikinci bir deprem olmadı mı? Ve onlarca insanımız hayatını kaybetmedi mi?

 

Bu açılışla o ayıp kapanır mı?

 

Acun kahkahasıyla yakınını, evini barkını kaybetmişlerin acısı diner mi?

 

Keşke o meydanı dolduran halk da, Acun ve Başbakan kadar mutlu olsa. Bir kere de gülebilse afet yaşamış, hayatları alt üst olmuş olanlar.

 

Memlekette sorun, ağlayanın çok gülenin az olmasıdır.

 

Başbakan ve Acun için hayat güzel. Gelir dağılımında en büyük paya el koyan en küçük azınlık, yani en şanslılar arasında onlar.

 

Türkiye ekonomisi onlar için büyüyor.

 

Büyüyen ekonomimizin arkasında, işçi ölümleri, borçlanarak tüketen emekçi halkımız ve büyük bir gelir eşitsizliği var:

 

İşçi ölümlerinde dünyada üçüncü, Avrupa’da birinciyiz.

 

Kişi başına düşen gelir ortalamasında dünyada 65. sıradayız. Durum hiç süper olmadığı gibi, kriz yaşayan Avrupa’nın bile oldukça gerisinde.

 

Gelirin en adaletsiz dağıtıldığı ülkeler arasında ise ön sıralardayız.

 

Ve ekonomi büyürken bu sıralamada son on yılda hiçbir düzelme olmuyor.

 

Ekonomi büyüdükçe, işçiler ölüyor, gelir eşitsizliği büyüyor, işsiz kalıyorsak, sormak lazım; bu ekonomi kimin içinbüyüyor?

 

Asıl zengin ile yoksul arasında uçurum büyüyor. Hayatta kalmak- kalmamak arasındaki fark ne ise, büyüyen ekonomiden payımıza düşenler arasında da o derece fark var işte.

 

Bu uçuruma karşı çözüm olarak ne sunuyor Başbakan?

 

Türkiye’ye vaat ettiği tek şey, kendisinin başkan olduğu bir inşaat dünyası.

 

İnşaatların başkanı olacak o, eş başkan da Ağaoğlu.

 

Ağaoğlu zengine Maslak’ta saraylar, Erdoğan emekçiye TOKİ inşa edecek.

 

Hayal ettikleri gelecek, 2071 ufku bu.

 

TOKİ ile yaşamak nasıl bir şey peki?

 

Normal koşullarda bile sel ile kaybolmak demek TOKİ, Samsun’daki gibi. Suyunun akmaması, damının akması demek TOKİ, çok sayıda ilde, halkın isyanına neden olduğu gibi.

 

Şimdi Van’da bu TOKİ evlerini, çok büyük bir şey bahşediyormuş gibi,

 

Deprem koşullarında geçen kış, ya soğuktan ya çadır yangınlarında ölmekten sağ kurtulmuş bir halka,

 

Hala anadilini vermediği bir halka,

 

Belediye başkanlarını tutukladığı,

 

Yani hakkı olanları hep esirgediği,

 

Evlatlarının bu yüzden öldüğü, ölüme yattığı bir halka,

 

Uludere için borçlu olduğu özrü de yine esirgiyor, nasihat veriyor Başbakan.

 

Ev veriyor, ana dilini vermiyor Kürt halkına. O evlerin içinde konuşulacak dili vermiyor.

 

Böyle bir mantık hatası tarihte görülmemiştir.

 

Başbakan nasihat vermek yerine biraz nasihat dinlese kendisi için iyi olur. Mesela bilime, sanata adeta savaş açmışgidiyorken geçenlerde ilk kez bir büyük bilim insanının adını ağzına aldı; “Leonardo Da Vinci” dedi.

 

Her ne kadar yine ucunda inşaat, rant, Haliç’e köprü projesi olsa da ve tarihin görüp görebileceği en büyük bilim ve sanat yeteneklerinden olan Da Vinci’yi İtalyan bir mütelshhit gibi ansa da, yine de bir bilim insanı ile bağ kurması Erdoğan için ilerlemedir.

 

Bu tavrını mantık bilimi içinde sürdürse, belki kendini kurtarır.