Hani büyüklerimizin anlattığı, başımıza gelenleri çok hoş açıklayan “meseller” vardır.
 

Anlatıldığında aklımızı başımıza toplamamızı sağlayan, bazen çarpıcı olsun diye biraz ayıp bir dil kullanılan halk öyküleridir bunlar.
 

Annemin anlattıklarından birinde şöyle olur;     
Bir köy meydanından öyle bir kafile geçiyormuş ki, görenin şaşkınlıktan ağzı açık kalıyormuş.
Öyle saçma kıyafetler içinde ve öyle tuhaf hareketler yapıp akıldışı konuşuyorlarmış ki, hayatta böyle bir şey görülmemişmiş.
 

 

En sonunda biri sormuş: “Bunların hiç mi akıllısı yok?” diye.
 

Öbürü cevap vermiş: “Valla bunların en akıllısı  şu en öndeki  ….  ” demiş.
 

Biraz müstehcen olduğu için devamını söyleyemeyeceğim bu mesel aslında “İmam öyle yaparsa, cemaat ne yapmaz ki”? diyor.
 

Hiçbir parti kongresinde görülmemiş bir tiranlıkla AKP kongresinin tek konuşmacısı olan Başbakan böyle fikirsiz ve böyle tutarsız laflar ederse,
 

Eğitim Bakanı sorumlu olduğu öğretmenleri “yem bekleyen kuşlara” benzetir, öbürü başka bir delilik yapar, böyle uzar gider.
 

Kimse durduramaz bu deliliği, çünkü durduracak akılda kimse kalmamıştır aralarında.
 

Ortada, bırakın toplumu dert etmeyi, kendi kurduğu partinin geleceğini bile takmayan, sadece kendi kişisel konumunu düşünen bir başbakan,
 

Geride de bir hiç kalır.
 

AKP kongresi insanların binlerce yıl önceki keşiflerinin; “elbirliği ve işbölümünün”  gerisinde.
 

1071 tarihinde bile geçerli olan bu kolektiflik, 2071 hayalleyen bir parti örgütünde yok.  
Bu partinin geleceği yok.
 

Ama Başbakan’ın var; mutlaka içinde “başkan” olan bir şey olacak; ya Cumhurbaşkanı ya başkanlık sisteminin başkanı.  
 

Bir süredir AKP’de her şey bunun etrafında dönüyor iken, kongreyle toplum nezdinde tam olarak açıklık kazanması iyi oldu.
 

Başbakan Kürt halkına seslenerek “yeni bir sayfa açalım” dedi ama o sayfaya seslendikleri çok normal olarak atlamadı.
 

Beklemediği yerden yazılmaya başlandı sayfa; Abdullah Gül yeni sayfayı hakkını vererek, yeni bir içerikle doldurmaya başladı.
 

Biz devrimciler genelde zenginleri temsil eden partilerin yöneticilerine değil, onlara oy veren halklarımıza sesleniriz.

Bu sefer, bu deliliği durdurmaları için yöneticilerine de seslenmek lazım.
 

Şimdiden tezi yok, akıllı olan kendini bu AKP’den ayırsın.
 

Türkiye’nin “şiir”le örtülemeyecek gerçekleri var.
 

Ayrıca Türkiye’nin en büyük şairleri de bu gerçekleri dile getirenler olmuştur.
Gerçek sorunlarımızın bir kısmını Gül de dile getirdi.
 

Hem de bir gün önce Başbakan bu farklılıkla ilgili basına fırça atıp “fitne sokuyorsunuz” dedikten sonra.
Yani bir gün sonra Başbakan-hiç utanmadan- aynı basının karşısına geçip “katılmadığı bu görüşlerle polemiğe girmeyeceğini” söyledi.
 

Polemiğe ister gir, ister girme.
 

Halklarımız nezdinde açıkça görülüyor olan biten.
 

Kongreden önce son yoklamalara göre, Cumhurbaşkanı olması istenen kişinin başbakana karşı açık farkla Gül olduğu ortaya çıkmıştı.
 

Kongreden sonra da Gül, bu zeminde tam olarak ortaya çıktı işte.  
Şimdi daha da berraklaşacak her şey.
 

Bakalım AKP kongre değil, genel başkan şovu yaparak ne hale gelecek?
 

Merkez sağ siyasette ne partiler mefta oldu; AP, AP, ANAP, DYP ve benzeri kervana katılması çok mümkün.
Ama Tayyip Erdoğan için bunun bile pek önemi kalmamış, “banane, banane, ben cumhurbaşkanı olacağım” diyor.
 Bu arada ne kadar iyi ki, onun “dindar” nesil yapmak istediği minikler, seçmeli ders olarak en çok “matematik” ve “yabancı dil” seçiyor.
 

Başbakan’ın çocukluğuna geriledikçe, çocuklar olgunlaşıyor.  
Onun bu regresyonu, bilimle yetişen kuşaklara çarpacak.
“Manşetlerle çarpışa çarpışa” gelen Başbakan, gerçekliğe çarpa çarpa yenileceğe benziyor.