“Uzun ince bir yoldayım…” türküsünü bizzat dinletti. Dinletirken herkesin tek tek yüzüne baktı adeta.
Belli ki şiirlerden de öte en önem verdiği atraksiyon buydu.
İnceliği mühim değil onunla birlikte daha epey uzun bir yolumuz olduğunu anlatmaya çalışıyordu.
Tayyip Erdoğan’ın başkanlık sistemli büyük gücü ve onla birlikte uzun bir yol.
Tüzükten ötürü dördüncü kere genel başkan olamayacak ama merak etmeyiniz. Müjdeyi veriyor: “Bu bir veda değil şarkıdaki küçük bir estir.”
Korku filmlerinde “Daha yeni başlıyoruz…” cümlesi vardır ya. Aynı onun gibi.
Her ne pahasına olursa olsun kılçıksız bir iktidar.
Padişah gibi.
Öyle meşrutiyet ilan edilmiş padişahlık değil. Bildiğimiz mutlak monarşi. Tam 4. Murat.
Başkanlık sistemimi dışında hiçbir şey çok ilgilendirmiyor Tayyip Erdoğan’ı.
Danışmanlarının anlattıkları içinden sadece başkanlık sistemini bir masal gibi dinliyor.
Ne güzel olacak diye düşünüyor.
O nedenle diğer konuları sonuçlandıramıyor.
*
Bir ara tutturmuştu işsizliğe karşı her patron bir işçi alıversin diye. Adam kapitalizmin işleyişini hayır kurumu işleyişi zannediyor. Niyet halisane ama şuur çok düşük. Üretimi planlayıp işçileri ona göre yerleştireceksek yerlerine, sosyalizme geçiverelim…
Şimdi de diyor ki: Kürtler bana doğru bir adım atsın.
Sebep? Sebep yok. Sebepsiz asi gibi, sebepsiz tabi.
- Kürtler her gün tutuklanıp hapse atılıyorken, tepelerine yanlışlıkla bomba düşüyorken, kendi dillerinde eğitim yapamıyorlarken sana neden adım atsınlar?
- Bana ne, bana ne atsınlar. İsterim de isterim, isterim de isterim.
Tayyip Erdoğan toplumla ilişkiyi bir aşık-maşuk ilişkisi zannediyor.
Kürt meselesiyle ilgili ne yapacağına karar verememiş Başbakan fuzuli konuşuyor.
Bir ara dağdakilerle mücadele, siyasetle müzakere diyordu. Şimdi BDP’lileri Meclis’ten atacağını söylüyor. Artık onları muhatap almam diyor ama sonra Oslo görüşmelerinin yeniden başlayabileceğinden bahis açıyor.
Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu.
Büyük güç, büyük saçmalama.
*
Bir bakanı ekonomide gaza basalım, öteki fren yapalım diyor.
Tayyip Bey bu mevzulara hiç girmiyor. Satılan araba rakamlarını sayıp döküyor.
ABD için sorun olan, AB için sorun olan şey onun için sorun değil.
O hep teğet geçirtiyor.
E peki teğet geçiyorsa, bakanların niye böyle? Boş ver.
Farklı görevler, farklı unvanlarla birlikte olalım o yeter.
Beraber yürüdük biz bu yollarda, şimdi o yolu biraz inceltelim ve olabildiğince uzatalım.
Bakanlar arasındaki tartışma Tayyip Bey’i hiç ilgilendirmediği gibi, Türkiye solunu da hiç ilgilendirmiyor.
Türkiye ekonomisi yedi takla atsa dönüp bakmazlar. Çünkü çok yoğunlar. Kültürlerin kilim desenleri konusunda derin araştırmalara girmiş durumdalar. Bu kadar derin bir kültür arkeolojisine girmişken dönüp ekonomiye bakamazlar. Zaten ekonomist değildirler. Ekonomist olan sadece Marks’tır maalesef.
Onlar da onu çoktan aştılar tabikisine…
*
Eskiden ANAP’ın Türkiye şeklinde bir bal peteğinden logosu vardı. En fazla bir kırpık da Kuzey Kıbrıs’tan kapardı. Özal bu dekorun önünde beyanat verirdi.
Tayyip Bey kendisine üç boyutlu dünya haritası yaptırmış. O haritaya göre bir başkanlık, sultanlık ya da imparatorluk istiyor. Adamda yayılmacılık ruhu var. Sınır tanımıyor.
Ve fakat olumsuz anlamda da olsa bütünsel düşünen birisi.
Önce kendinde devrim yapmaktan bahseden çapsız sola oranla, felsefesi daha geniş ve gerçekçi.
Bütünsellik iddiasının tek taşıyıcısı gibi duruyor AKP.
Sol ona rakip olamıyor.
Sol bütün Türkiye adına konuşmuyor.
Sol Dünya adına konuşmuyor.
Sol hepimiz adına konuşmuyor.
Meydan andavallı AKP’ye kalıyor.