Sabah, güzeldir.  Önümüzde uzun ve umut veren bir gün vardır. 

Hala hiçbir enerjinin aşamadığı gün ışığının parlaklığını getirdiği, 
Hastaların ağrısını dindirdiği, 
Yapmak istediğimiz işlere başlama anını biz insanlığın önüne sunduğu için,
Umut verdiği için, güzeldir sabah. 
Önümüzde biz ne yaparsak, öyle olacak ufuklar açılır.
Bu insanlık tarihinin en büyük gerçeğidir; biz sabah uyanıp, aklımızla ve ellerimizle nasıl yaparsak öyle olacaktır dünya.
Kendi suretimizde bir dünya yaratacağızdır.
Türkiye toplumu son sabahlara iki tür haberle uyanıyor;  ya ölüm haberleri ya zam haberleri.
Tam da Türkiye ekonomisi büyürken,  bu zamlar nereden çıktı?
Ve neden ölümler ve zamlar yan yana?
Ölümler, zamlar iç içe; çünkü Türkiye ekonomisinin büyümesinin asıl “kahramanı” zaten tüketen hane halkı, yani toplumun emeğiyle geçinenleri idi. 
Emekçiler, bir süredir kendi gelirlerinin çok üstünde borçlanarak tüketti. 
Krediyle ev aldı, tüketim kredisi çekti, kredi kartıyla giyindi, karnını doyurdu ve şimdi borçlar kapıya dayandı, kabuğuna çekildi.  
Tüketimi durdurdu.  
Büyüme yavaşladı. 
Bütçe açığı hızlandı. 
Sekiz ayda 8.5 milyar bütçe açığı var. Neden? 
Artık borç yükü nedeniyle tüketemeyen hanelere izletilen, televizyondaki durmadan dağları bombalayan uçaklar var ya, 
İşte o bombaların, işte o uçakların kaça mal olduğunu biliyor mu bu borçlu haneler?
Hükümet son iki ayda kaynağını açıklanmayan biçimde “silah araç gereç ve savaş teçhizatı” harcamalarını 846 milyon liraya çıkarmış.   Bugün Bakanlar Kurulunda yine sınır ötesi operasyon kararı aldılar. 
O bombalar Kürt sorununu çözüyor mu peki?
O uçaklar, her gün her ilden genç insanların cenazelerinin kalkmasını önlüyor mu? Yoksa kâh düşürülerek kâh Uludere’de çocukları bombalayarak öldürüyor mu?
O bombalar, artık tüketemez hale gelmiş, borç yükü altında ezilmiş o hanelere, ateş düşürüyor ateş. 
Halklarımızın alın terinden çalıp savaşa harcadıkları paralar, 
Zam, zulüm, işkence ile dönüyor aynı hanelere.
Şu hale bakın; kim kime borçlu acaba?
Türkiye’de gelirin yarısından fazlasına el koyan azınlık nüfus,  en büyük çoğunluğu gelirin en az payına talim ettiriyor.
İşte o az paya talim ettirilenler, 
Yani esasen en büyük alacağı olanlar, 
Yani emekçiler artık harcayamadığı için büyüme rüyası kısa sürüyor.
Öyle anlar geliyor ki, o tüketemeyen haneler, paradan puldan da geçiyor. 
Evladı ölenlerin, dünya malında gözü yoktur. 
Hanesine evlat acısı çığlığı henüz girmemişler olanlar da bilsin ki, kendi hanesine giren zamlar da aynı kaynaktan geliyor.
Sadece dünya malında gözü olanlar, gözleri doymayanlar, kendi berbat suretlerinde işte bu dünyayı yaratıyor. 
Zenginliğini, en büyük çoğunluğun alın teri sayesinde sürdüren o bir avuç azınlık,
Evlatları askere gitmeyen zenginler ve onların temsilcisi hükümet böyle istiyor diye böyle gitmeyecek.
Türkiye toplumu sabahlardan korkar hale gelmemek için, geceleri “neden”, “nasıl” sorularını soracak elbet.  
AKP iyi hazırlansın, kongresine bakalım, onu böyle sabahlara uyandırdığı Türkiye’de epeyce seçim bekliyor. Bu yüzden de daha fazla milliyetçiliğe yaslanıyor. Ama hükümetleri getiren de götüren de, filmin esas kahramanı ekonomidir ve AKP’nin oy toplamasının en büyük sebebi. Şimdiye kadar iyi giden ekonominin nasıl gideceği belli değil, böyle giderse AKP’nin işi zor. 
Darbe karşısında dik durma konusunda Balyoz kararlarıyla durumu toparlasa da, “Kürt sorunu”, “Alevi halkının sorunları”, “başörtüsü” ve birçok demokratik sorun devam ediyor. Ve bu toplum da sorar; “Balyoz’dan başka darbe tanımıyor musun? Neden bu kadar bencilsin?” diye. 
AKP’nin elinde kalan oy toplama dayanağı olarak “milliyetçilik” kaldığı ve zaten kendi tabiatı da antidemokratik olduğu için de böyle. Ama nereye kadar? Daha da milliyetçisini, orijinalini de gördü geçirdi bu toplum.  Sen ekonomiden haber ver AKP.  
Senin ekonomin sabahları bile geceye çevirir.
Bizim sosyalist ekonomimiz ise dünyanın bütün sabahlarını kurtaracak bir dünya yaratır.