Başbakanlarıyla sağcılık yarıştırıyorlar. 
Erdoğan bir dediyse, onlar misliyle çarpıyorlar. 
O, Çamlıca’ya cami yapılması konusuna mı girdi, tutar Bitlis vekili de “Pierre Loti” tepesinin isminin “İdrisi Bitlisi” olarak değişmesini söyler işte. 
Bu İdris Naim Şahin ile hudutlarına ulaşan,
“Sağcılıkta”, “ırkçılıkta”, “nadanlıkla”, “ezilenlere düşmanlıkta” sınır tanımam tavrı, bir “öneri getiriyorum” tonuyla da yapılmıyor elbette.
Doğrudan “emir” kipiyle ve kendinden emin dile getiriyorlar bu rezil fikirleri.
Türkiye’yi “emirlik” ile yönetiliyor sanıyorlar. 
Yılların bedeller ödenerek kazanılmış değerlerini; demokrasiyi, laikliği savunanlar nerede yaşadığımızı gösterecek bu beylere elbette.
Ayrıca, bir parti önderinin olumsuz özellikleriyle model olması, o önder için en büyük felakettir. Erdoğan derdine yansın o bakımdan.
Ben burada bir başka acıklı bir durumdan söz edeceğim; ortaya ne zaman rezilce bir söz dökülse, dakikasında o konu vıcık vıcık tartışılmaya başlanıyor ya.
Hakikaten biz Türkiye toplumu olarak yaşaya yaşaya direnç geliştirdiğimiz için hastalanmıyoruz ama normalde insanı ruh sağlığından eder bu atmosfer. Çünkü tam “biri kuyuya taş atmış” deyimindeki gibi ve ama ağır bir ciddiyetle yürüyor durum. Mesela adam yılların turistik tepesinin adını değiştirmek mi istedi, başlıyor süper öneriler şenliği. “aslında tepenin olmasa da kafenin adı İdrisi Bitlisi olabilir”, “öyle mi, böyle mi” derken bu saçma fikir konuşulabilir bir öneri haline geliyor ya, ben en çok ona yanıyorum. 
Pierre Loti sadece bir örnek ve her ne kadar tarihsel miras olarak önemli değerlerle ilgili olsa da sonuçta cansız bir tepe. 
Hele bir de canlılarla ilgili olanları var, bu sınır tanımayan sağcılığın. 
Yaşayan kadınlar, erkekler, çocukların nasıl yaşayacakları bile değil, neredeyse “yaşayıp yaşamayacakları” konusunda dahi, normal bir tartışma yapıyormuş gibi konuşmaya başlıyorlar. 
“Kürtaj”gündeminde olduğu gibi. 
İçinde “altın vuruş” kadın düşmanlığı olan(tecavüze uğrayan kadınlarda doğursun) bir sözü, tutup “ruh üflenmesi” ne zamandı?, “Diyanet açıklamaları fetva sayılmalı mı, yoksa görüş mü? “ gibi hikâyelerle tartışamazsınız.
Bütün bu türden sınır tanımayan sağcılık rezilliğine ilk sözüm; “ağzınızı toplayın, böyle konuşamazsınız”.
Sen Sağlık Bakanı, daha dün hala kürtaj eylemi yapan kadınlara akıl vermeye devam ediyordun. Neymiş “ asıl tecavüzcülere ağır ceza verilsin” diye eylem yapsaymış kadınlar.
Sen kadınlara neyle ilgili eylem yapacakları konusunda akıl veremezsin, haddini bil. 
Ayrıca dünyadan ve Türkiye’den haberin yok senin. 
Öldürülen kadınların ülkesindeyiz. 
Ama burası aynı zamanda kahraman kadınların da ülkesi.
Ölümleri durdurmak için gece gündüz mücadele eden kadınlar, geçen hafta da İzmir’de bir tecavüz davasındaydılar. 
Ve o davada, tecavüz şiddetine uğramış arkadaşımızın,
Kendi davasının “mağduru” olmak yerine, bütün kadın kurtuluş mücadelesinin “öznesi” olmayı seçmiş olan arkadaşımızın yüzünü gördün mü gazetelerde?
Tecavüzcüleri serbest bırakıldılar o duruşmada. 
Bu adaletsizliğin arkadaşımıza ne yaptığını yüzündeki ifade söylüyor; bu bir kez daha aynı şiddete uğramaktır. 
Bununla beraber üst sınırdan ceza almaları için mücadelemiz sonuç verdi, ağır cezayla yargılanıyorlar ama serbestler. Onları tutuklatmak, adaleti sağlamak için de elimizden geleni yapacağız biz. 
Ya siz? İşte sizin hukuku getirdiğiniz yer, burası. Bunları sizin hükümetiniz yapıyor sayın bakan.
Kadına yönelik şiddetin en üst biçimi olan “kadın cinayetlerini” durdurmadığımız sürece, şiddetin diğer biçimleri devam edecektir. Kürtaj gündemi bile bunun işçindedir. İçerdiği kadın düşmanlığı ile şiddetin bir biçimidir. 
Ve işte aldınız cevabınızı. Dün gece sularında duyduk ki, sınır tanımayan sağcılıktan geri basmış, “orta yol” arıyormuşsunuz. Ağzınızdan “annenin tercih hakkı” çıktı ilk kez. 
Ağzınızı toplamanız iyi oldu. Şimdi de dağıttınız genel Türkiye ortamını toplayın bakalım, nasıl toplayabileceksiniz?